Şrift ölçüsü:
A+
A
A-
21 Temus 2015

“Allahsız Oğlu Allahsız Süfyan…”

Son olarak şunu ifade etmek isteriz ki süfyani ve sistemi kendi hedeflerine ulaşmak için ve yok etmek için patlatırlarken bedenlerimizi, eninde sonunda halkımızın içindeki isyan cevherini keşfedecekler ve o cevherin yeryüzüne çıkmasına sebep olacaklardır göreceksiniz. O gün geldiğinde solun veya sağın ve hiçbir etiketin önemi kalmayacak, bütün mazlumlar mazlum, bütün zalimler zalim olarak tanınacaktır…

Başlığımızdaki tanımlama Reyhanlı saldırısından sonra halkın basiretinin en belirgin örneği olarak tarihe kaydedilmiş olan cümledir. Resmi rakamlara göre bile 50 küsur insanımızın yaşamını yitirdiği Reyhanlı saldırısından hemen sonra, o saldırıyı tezgahlayanların maşaları olan tv kanallarından birinin Reyhanlı halkının ağzından Beşar Esad’a yönelik bir tek hakaret alabilmek için canlı yayında bağlandığı vatandaşın fıtratında bulunan hakkın, gün yüzüne çıkmasının ifadesiydi ki bu söz süfyaninin Suriye planlarının tutmadığını ve sessiz olan halkın aslında uysal koyun olmadığını da ortaya çıkarmıştı. Daha sonraları halktan intikam almak için Soma’daki katliamla binlerce mazlumu diri diri toprağa gömen süfyani “bu işin kaderinde bu var” diyerek canavarlığını ifşa etse de Soma halkı zalimlerin kaderinin yıkılmak olduğunu ve zulmün ve batılın su üzerindeki köpük olduğunu ispatlamış ve binlerce korumasına rağmen küçük bir markete sığınmak zorunda bıraktıkları süfyaninin arabasını dahi tekmeleyerek öfkenin doğru kullanıldığında nasıl bir uyanışa vesile olacağını ispatlamışlardı.

Bu tepkilerden dolayı halkı peşinden sürüklemekte başarısız olduğunu hisseden ve halkın sessizliğinin aslında kinin yetiştiği tarla misali olduğunu anlayan süfyani, artık bu halkın da katliam edilmesinin zamanının geldiğini düşünmüş olacak ki bulduğu her fırsatta yeni cinayetlere imza atmıştır. Bazen bir kişi bazen onlarca kişi olarak tezahür eden bu cinayetler, en son dün müşahade ettiğimiz gibi Suruç’ta kalabalığın ortasında patlatılan bomba ile tekrardan aleni hale gelmiştir. Bu saldırı ile ilgili olarak özellikle sosyal medya üzerinde gösterilen tepkiler ve yapılan yorumlar karanlık bir çok noktayı açığa çıkarsa da, siyonizmin kontrolü altında olan sosyal medyadaki paylaşımlar o medyanın merkezi tarafından sınırlandırılmış ve tepkiler belli bir çevrenin içinde kalıp genele yayılamamıştır. Bu yüzden öncelikle sosyal medyada yapılan yorumları ve paylaşımları tekrarlamak ve sorular sorarak bu katliamın belli olan failini açığa çıkarmak bizim için elzemdir. Daha sonra ise patlamanın bir kaç hedefine ve olası sonuçlarına değinmek gerekecektir.

Etiket olarak “sosyalizm”i seçmiş olan süfyani sistemin bir stk’sının, ütopik vaadlerle aldatıp İstanbul’da topladığı gençleri sistemin ilahına kurban etmek üzere Suruç’a götürmesi ile başlayan süreç, kendini antikapitalist diye tanımlayıp kapitalizmden ziyade Kur’an ile mücadele eden ve Kur’an’i hakikatleri ve İslam’ın özünü yok etmeye çalışan İ. Eliaçık’ın deyimiyle “Kadıköy’den yola çıktıkları andan itibaren sistemin istihbaratı tarafından adım adım takip edilen bir topluluğun” içinde patlatılan bomba ile ilk aşamasını tamamlamıştır. Fakat bu ilk aşama bile bir çok sorunun sorulmasına neden olmaktadır. Şöyle ki; İ. Eliaçık’ın bile haberdar olduğu “istihbarat takibinden” bahsi geçen stk nın haberdar olmama ihtimali var mıdır? Yoksa bu grup istihbarat tarafından takip edilen değil de el atından teşkil edilen bir grup mudur? Eğer bahsi geçen stk, bu takipten haberdar ise, bu grubu takipten kurtarıp sınırdan nasıl geçirmeyi planlamıştır? Her şeyi aleni olarak yapıp hedefleri açıkça ortaya koyan ve Kobani’ye gideceklerini adeta süfyani sisteme haykıran bu stk, sınırın sistemin kontrolünden olduğunu, dilediğini geçirip dilediğini engellediğini bilmemekte midir? Ayrıca süfyaninin Suriye’ye giriş bileti olarak sürekli baskı altında tuttuğu Kobani’deki mazlumların oyuncağa mı yoksa silaha ve mühimmata mı ihtiyacı vardır? Diyelim ki sınırı geçtiler bu gençler ellerine tutuşturulan o oyuncaklarla Kobani mazlumlarının hangi derdine derman olacaklardı? Bu nasıl bir yardım anlayışıdır? Bu ütopik ve boş hayaller ile yüzlerce genci o bölgeye hem de takip edilirlerken götürenlerin gayesi gerçekten yardım olabilir mi? O gençler bütün insanlıkları ile her şeyi göze alarak oraya gitmiş olsalar da sonuçta süfyaninin uşakları tarafından ona sunulan kurbanlar haline gelmediler mi?

Bu saldırıdan sonra bazı kardeşlerimiz süfyani sistemin o bölgede meşrulaştırılmaya çalışılan bir partisinin milletvekillerinin neden patlama sırasında orada bulunmadığını sormuşlar ki haklılar. Her türlü danışıklı döğüşte ön planda olup taş falan atanların, böylesine reklam yapabilecekleri bir alanda bulunmayışları sorgulanmalıdır. Ama daha da ötesi biz bu gençleri oraya götüren stk’nın en tepesindeki ismin orada bulunup bulunmadığını veya en azından varsa kız veya erkek çocuğunun patlama sırasında o kalabalığın arasında olup olmadığını merak ediyoruz. Eğer o sırada Suruç’ta iseler bunlardan herhangi birinin ölüp veya yaralandığını duyanınız var mı? Peki neden? Örgütlediklerinizin başında bulunmanız bu tür bir oluşumun önderi iseniz zaruri değil midir? Neden bu stk nın tepesindeki isimler orada değillerdi ve neden hep halkın samimi ve zulme karşı isyan ile dolu gençleri orada katledildi?

Bunun dışında saldırıdan hemen sonra sitemin önde gelen uşaklarının ve yetkililerinin “biz demiştik” tarzı açıklamaları ise medyumluktan öte planlamaya işaret etmesi açısından mühümdir. Zira “demiştik” diyen “planlamıştık” demek istemektedir. Çünkü bu patlama en çok sistemin işine yarayacak, sistem, hem halkın zinde güçlerini katledip geride kalanlarına gözdağı vermiş olacak, hem halkı kürt türk, dinli-dinsiz vb tanımlamalarla bölecek ve birbirine düşman edip mazlumların birbirini kırmasına neden olacak, hem de eğer halk ikna olursa Suriye üzerine bu saldırının sorumluluğunu atıp, halkın çocuklarını bilfiil savaşa sokarak ümmetin kanının Suriye’de daha fazla akmasına ve “bop”un hayata geçmesine çalışacaktır. Velhasıl kargaşa ortamında zihinleri yönlendirmeyi iyi bilen sistem, kendisi açısından en uygun ortamı bu tür katliamlarla sağlamak için uğraşmaktadır.

Süfyaninin başında olduğu çetenin bu tür oyunlarına gelmemek, böyle katliamların bir daha olmasını engelleyecektir, en azından bu katliamların halkın uyanışına vesile olmasını sağlayacaktır. Bu yüzden bazı kardeşlerimiz “sen Suriye’ye saldırırsan sana da saldırırlar”, “rüzgar eken fırtına biçer” veya “besle kargayı oysun gözünü” türünden yaklaşımları mazlumlara değil süfyaniye hizmet eder. Çünkü Suriye’ye saldıranla Suruç’a saldıran, rüzgar ekenler fırtına biçen ve kargayı besleyip gözleri oyan süfyaninin kendisidir. Bu tür saldırılar hiçbir zaman ona ve çetesine zarar vermez. Hem Suriye’deki katliamda hem de bu topraklardaki katliamda ölen mazlumlardır. Aksine böyle söylemler süfyaniyi o kadar çok memnun eder ki izlediği yerden keyiften dört köşe olur. Çünkü kurduğu tuzak işe yaramış ve halk saldırılardan başkalarını sorumlu tutmuştur. O halde o başkalarını yakalama bahanesi ile Suriye’ye saldırmanın önünde hiçbir engel kalmamış olacaktır.

Saldırı sırasında ve sonrasında güya emniyeti teşkil etmesi gereken güçlerin tavrı da ayrı bir garabetin ve tezgahın işareti olmuştur. Kargaşa anında havaya ateş açanlar, yardım etmeyip gülenler, toma lar ile müdahale edenler hep tarihin sayfalarına kaydedilmiştir. Bir diğer unsur ise saldırıyı bahane eden sistemin ilhadi örgütü ve onun partisinin o saldırıda canlarını yitirenleri sahiplenip, güya intikamlarını almak için yine malzum halkı hedef alacak saldırılar zemin hazırlayan açıklamalarıdır. Böylece bu topraklardaki mazlumlar, zalim ve mazlum olarak ayrıştırılmakta, asıl zalimler ise bu ayrışmanın kaymağını yiyip siyonizme hizmet etmeye devam etmektedirler.

Olayın iç yüzü belli oranda aydınlandığına ve ne için bu saldırının yapıldığı az çok ortaya çıkarıldığına göre bundan sonra ne yapılmalıdır? Bütün yazılarımızda ısrarla belirttiğimiz gibi öncelikle fail, hangi renge bürünmüş, hangi ideolojiyi maske olarak takmış olursa olsun süfyani sistemdir, bunun iyi idrak edilmesi gereklidir. Bu sistemin çarkları arasında olup parti, dernek, stk vb. kurumlarla halka yaklaşanlara dur denmesi gerekmektedir. Bütün bu oluşumlar süfyani sistemin halka uzanan kolarıdır. Süfyani sistem şeytan misali, mazlum halkın hakka doğru gittiği yolun üstüne oturmuş ve onlara sağdan, soldan, üstten ve alttan uşakları vasıtasıyla yaklaşmakta, sağ, sol, dindar veya dinsiz uşaklarını halkın arasına göndererek onları yoldan saptırmaya uğraşmaktadır. O halde bütün kurum ve kuruluşları ise sistemden beraat etmek ve beri olduğunu ilan etmek kurtuluşun ilk aşamasıdır. Yoksa Suruç saldırısından sonra olduğu gibi tepkimizi sistemin diğer uşakları kontrol altına alacaklardır ve süfyaniye katil dedirtirken onu var eden sistemi “ak”layacaklardır. Hiçbir parti bayrağının, hiçbir dernek flamasının veya işaretinin olmadığı ve zulüm hangi renkte gelirse gelsin sistemin sorgulandığı ve mücadelenin merkezine onun alındığı yürüyüşler tertiplemek süfyaniyi ve sistemini gerçekten zora sokacaktır. Gezi olayların ilk günlerinde olduğu gibi halkın her kesimin katıldığı kıyam, yeni kıyımları ancak durdurabilecektir.

Son olarak şunu ifade etmek isteriz ki süfyani ve sistemi kendi hedeflerine ulaşmak için ve yok etmek için patlatırlarken bedenlerimizi, eninde sonunda halkımızın içindeki isyan cevherini keşfedecekler ve o cevherin yeryüzüne çıkmasına sebep olacaklardır göreceksiniz. O gün geldiğinde solun veya sağın ve hiçbir etiketin önemi kalmayacak, bütün mazlumlar mazlum, bütün zalimler zalim olarak tanınacaktır…

 siyasetmektebi

1313 بازدید
در حال ارسال اطلاعات...