«قَالَ أَبِی لِجَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الْأَنْصَارِی: إِنَّ لِی إِلَیک حَاجَةً فَمَتَی یخِفُّ عَلَیک أَنْ أَخْلُوَ بِک فَأَسْأَلَک عَنْهَا فَقَالَ لَهُ جَابِرٌ:ای الْأَوْقَاتِ أَحْبَبْتَهُ فَخَلَا بِهِ فِی بَعْضِ الْأَیامِ. فَقَالَ لَهُ: یا جَابِرُ أَخْبِرْنِی عَنِ اللَّوْحِ الَّذِی رَأَیتَهُ فِی یدِ أُمِّی فَاطِمَةَ علیها السلام بِنْتِ رَسُولِ اللَّهِ صلی الله علیه و آله و سلّم وَ مَا أَخْبَرَتْک بِهِ أُمِّی أَنَّهُ فِی ذَلِک اللَّوْحِ مَکتُوبٌ. فَقَالَ جَابِرٌ: أَشْهَدُ بِاللَّهِ أَنِّی دَخَلْتُ عَلَی أُمِّک فَاطِمَةَ علیهالسلام فِی حَیاةِ رَسُولِ اللَّهِ(ص) فَهَنَّیتُهَا بِوِلَادَةِ الْحُسَینِ وَ رَأَیتُ فِی یدَیهَا لَوْحاً أَخْضَرَ ظَنَنْتُ أَنَّهُ مِنْ زُمُرُّدٍ وَ رَأَیتُ فِیهِ کتَاباً أَبْیضَ شِبْهَ لَوْنِ الشَّمْسِ. فَقُلْتُ لَهَا: بِأَبِی وَ أُمِّی یا بِنْتَ رَسُولِ اللَّهِ صلی الله علیه و آله مَا هَذَا اللَّوْحُ؟ فَقَالَتْ: هَذَا لَوْحٌ أَهْدَاهُ اللَّهُ إِلَی رَسُولِهِ صلی الله علیه و آله فِیهِ اسْمُ أَبِی وَ اسْمُ بَعْلِی وَ اسْمُ ابْنَی وَ اسْمُ الْأَوْصِیاءِ مِنْ وُلْدِی وَ أَعْطَانِیهِ أَبِی لِیُبَشِّرَنِی بِذَلِک. قَالَ جَابِرٌ: فَأَعْطَتْنِیهِ أُمُّک فَاطِمَةُ علیها السلام فَقَرَأْتُهُ وَ اسْتَنْسَخْتُهُ. فَقَالَ لَهُ أَبِی: فَهَلْ لَک یا جَابِرُ أَنْ تَعْرِضَهُ عَلَی؟ قَالَ: نَعَمْ. فَمَشَی مَعَهُ أَبِی إِلَی مَنْزِلِ جَابِرٍ فَأَخْرَجَ صَحِیفَةً مِنْ رَقٍّ. فَقَالَ: یا جَابِرُ انْظُرْ فِی کتَابِک لِأَقْرَأَ أَنَا عَلَیک فَنَظَرَ جَابِرٌ فِی نُسْخَةٍ فَقَرَأَهُ أَبِی فَمَا خَالَفَ حَرْفٌ حَرْفاً فَقَالَ جَابِرٌ فَأَشْهَدُ بِاللَّهِ أَنِّی هَکذَا رَأَیتُهُ فِی اللَّوْحِ مَکتُوباً:
«بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِیمِ* هَذَا کتَابٌ مِنَ اللَّهِ الْعَزِیزِ الْحَکیمِ*- لِمُحَمَّدٍ نَبِیهِ وَ نُورِهِ وَ سَفِیرِهِ وَ حِجَابِهِ وَ دَلِیلِهِ نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِینُ مِنْ عِنْدِ رَبِّ الْعَالَمِینَ عَظِّمْ یا مُحَمَّدُ أَسْمَائِی وَ اشْکرْ نَعْمَائِی وَ لَا تَجْحَدْ آلَائِی إِنِّی أَنَا اللَّهُ لا إِلهَ إِلَّا أَنَا قَاصِمُ الْجَبَّارِینَ وَ مُدِیلُ الْمَظْلُومِینَ وَ دَیانُ الدِّینِ إِنِّی أَنَا اللَّهُ لا إِلهَ إِلَّا أَنَا فَمَنْ رَجَا غَیرَ فَضْلِی أَوْ خَافَ غَیرَ عَدْلِی عَذَّبْتُهُ عَذاباً لا أُعَذِّبُهُ أَحَداً مِنَ الْعالَمِینَ فَإِیای فَاعْبُدْ وَ عَلَی فَتَوَکلْ إِنِّی لَمْ أَبْعَثْ نَبِیاً فَأُکمِلَتْ أَیامُهُ وَ انْقَضَتْ مُدَّتُهُ إِلَّا جَعَلْتُ لَهُ وَصِیاً وَ إِنِّی فَضَّلْتُک عَلَی الْأَنْبِیاءِ وَ فَضَّلْتُ وَصِیک عَلَی الْأَوْصِیاءِ وَ أَکرَمْتُک بِشِبْلَیک وَ سِبْطَیک حَسَنٍ وَ حُسَینٍ فَجَعَلْتُ حَسَناً مَعْدِنَ عِلْمِی-بَعْدَ انْقِضَاءِ مُدَّةِ أَبِیهِ وَ جَعَلْتُ حُسَیناً خَازِنَ وَحْیی وَ أَکرَمْتُهُ بِالشَّهَادَةِ وَ خَتَمْتُ لَهُ بِالسَّعَادَةِ فَهُوَ أَفْضَلُ مَنِ اسْتُشْهِدَ وَ أَرْفَعُ الشُّهَدَاءِ دَرَجَةً جَعَلْتُ کلِمَتِی التَّامَّةَ مَعَهُ وَ حُجَّتِی الْبَالِغَةَ عِنْدَهُ بِعِتْرَتِهِ أُثِیبُ وَ أُعَاقِبُ أَوَّلُهُمْ عَلِی سَیدُ الْعَابِدِینَ وَ زَینُ أَوْلِیائِی الْمَاضِینَ وَ ابْنُهُ شِبْهُ جَدِّهِ الْمَحْمُودِ مُحَمَّدٌ الْبَاقِرُ عِلْمِی وَ الْمَعْدِنُ لِحِکمَتِی سَیهْلِک الْمُرْتَابُونَ فِی جَعْفَرٍ الرَّادُّ عَلَیهِ کالرَّادِّ عَلَی حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّی لَأُکرِمَنَّ مَثْوَی جَعْفَرٍ وَ لَأَسُرَّنَّهُ فِی أَشْیاعِهِ وَ أَنْصَارِهِ وَ أَوْلِیائِهِ أُتِیحَتْ بَعْدَهُ مُوسَی فِتْنَةٌ عَمْیاءُ حِنْدِسٌ- لِأَنَّ خَیطَ فَرْضِی لَا ینْقَطِعُ وَ حُجَّتِی لَا تَخْفَی وَ أَنَّ أَوْلِیائِی یسْقَوْنَ بِالْکأْسِ الْأَوْفَی مَنْ جَحَدَ وَاحِداً مِنْهُمْ فَقَدْ جَحَدَ نِعْمَتِی وَ مَنْ غَیرَ آیةً مِنْ کتَابِی فَقَدِ افْتَرَی عَلَی وَیلٌ لِلْمُفْتَرِینَ الْجَاحِدِینَ عِنْدَ انْقِضَاءِ مُدَّةِ مُوسَی عَبْدِی وَ حَبِیبِی وَ خِیرَتِی فِی عَلِی وَلِیی وَ نَاصِرِی وَ مَنْ أَضَعُ عَلَیهِ أَعْبَاءَ النُّبُوَّةِ وَ أَمْتَحِنُهُ بِالاضْطِلَاعِ بِهَا یقْتُلُهُ عِفْرِیتٌ مُسْتَکبِرٌ یدْفَنُ فِی الْمَدِینَةِ الَّتِی بَنَاهَا الْعَبْدُ الصَّالِحُ- إِلَی جَنْبِ شَرِّ خَلْقِی حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّی لَأَسُرَّنَّهُ بِمُحَمَّدٍ ابْنِهِ وَ خَلِیفَتِهِ مِنْ بَعْدِهِ وَ وَارِثِ عِلْمِهِ فَهُوَ مَعْدِنُ عِلْمِی وَ مَوْضِعُ سِرِّی وَ حُجَّتِی عَلَی خَلْقِی لَا یؤْمِنُ عَبْدٌ بِهِ إِلَّا جَعَلْتُ الْجَنَّةَ مَثْوَاهُ وَ شَفَّعْتُهُ فِی سَبْعِینَ مِنْ أَهْلِ بَیتِهِ کلُّهُمْ قَدِ اسْتَوْجَبُوا النَّارَ وَ أَخْتِمُ بِالسَّعَادَةِ لِابْنِهِ عَلِی وَلِیی وَ نَاصِرِی وَ الشَّاهِدِ فِی خَلْقِی وَ أَمِینِی عَلَی وَحْیی أُخْرِجُ مِنْهُ الدَّاعِی إِلَی سَبِیلِی وَ الْخَازِنَ لِعِلْمِی الْحَسَنَ وَ أُکمِلُ ذَلِک بِابْنِهِ محمد رَحْمَةً لِلْعَالَمِینَ عَلَیهِ کمَالُ مُوسَی وَ بَهَاءُ عِیسَی وَ صَبْرُ أَیوبَ فَیذَلُّ أَوْلِیائِی فِی زَمَانِهِ وَ تُتَهَادَی رُءُوسُهُمْ کمَا تُتَهَادَی رُءُوسُ التُّرْک وَ الدَّیلَمِ فَیقْتَلُونَ وَ یحْرَقُونَ وَ یکونُونَ خَائِفِینَ مَرْعُوبِینَ وَجِلِینَ تُصْبَغُ الْأَرْضُ بِدِمَائِهِمْ وَ یفْشُو الْوَیلُ وَ الرَّنَّةُ فِی نِسَائِهِمْ أُولَئِک أَوْلِیائِی حَقّاً بِهِمْ أَدْفَعُ کلَّ فِتْنَةٍ عَمْیاءَ حِنْدِسٍ وَ بِهِمْ أَکشِفُ الزَّلَازِلَ وَ أَدْفَعُ الْآصَارَ وَ الْأَغْلَالَ أُولئِک عَلَیهِمْ صَلَواتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَ رَحْمَةٌ وَ أُولئِک هُمُ الْمُهْتَدُونَ.» Anlamı | - Ebu Basir şöyle rivayet etmiştir:
- Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) şöyle dedi: «Babam, Cabir b. Abdullah el-Ensarîye dedi ki: «Sana bir şey sormak istiyorum. Senin için hangi vakit uygun olursa, baş başa kalalım ve sana bu soruyu sorayım.»
- Cabir ona dedi ki: "İstediğin zaman bana sorabilirsin."
- Bunun üzerine bir gün yalnız kaldılar ve babam ona dedi ki: «Ey Cabir! Anam Resûlullah'ın kızı Fâtıma (selâmullahi aleyha)’nın elinde gördüğün "levh"i ve anamın bu levh'te olduğunu söylediği bilgilerden haber ver.»
- Cabir dedi ki: "Allah şahittir ki, daha Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) hayattayken anan Fâtıma'nın yanına gitmiş ve Hüseyin'in doğmasından dolayı onu tebrik etmiştim. Elinde yeşil bir levh olduğunu gördüm. Onun zümrütten olduğunu sandım. Levh'te beyaz bir yazı olduğunu gördüm. Güneşin rengini andırıyordu."
- Fâtıma'ya dedim ki: "Anam babam sana feda olsun, ey Resûlullah'ın kızı bu levh de nedir?"
- Dedi ki: «Bu, Allah'ın, Resûlü'ne hediye ettiği bir levhtir. Burada babamın ismi, kocamın, iki oğlumun ve benim soyumdan gelen vasilerin isimleri yazılıdır. Babam, müjde olsun diye bunu bana verdi.»
- Cabir dedi ki: "Anan Fâtıma (selâmullahi aleyha) o levhi bana verdi, okudum ve orada yazılanları istinsah ettim (kopya aldım)."
- Babam ona dedi ki: «Bana orada yazılanları okuyabilir misin ey Cabir?»
- - "Evet." dedi.
- Babam da onunla beraber evine yürüdü. Cabir üzerinde yazı bulunan bir deri çıkardı.
- Babam dedi ki: «Ey Cabir! Sen kitabına bak, ben sana okuyayım.»
- Cabir elindeki nüshaya baktı, babam da ona ezberden okudu. Birbirini tutmayan bir tek harf dahi yoktu.
- Bunun üzerine Cabir şunları söyledi: "Allah şahittir ki, ben levh'te şunların yazılı olduğunu gördüm:"
- «Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
- Bu mektup, üstün iradeli ve hikmet sahibi Allah tarafından, nebisi, kulu, elçisi, kullarıyla arasındaki aracısı ve yol göstericisi Muhammed'e gönderilmiştir. Onu Rûhu'l-Emin, âlemlerinin Rabbinin katından indirmiştir.
- Şöyle ki: Ey Muhammed! Benim isimlerimi yücelt. Nimetlerime şükret. Lütuflarımı inkâr etme. Şüphesiz ben, Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Zorbaları kırıp geçiren, mazlumları egemenliğe kavuşturan, ceza günü amellerin karşılığını veren benim. Şüphesiz ben, Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Kim benim lütfumdan başkasını ümit ederse veya kim benim adaletimden başkasından korkarsa, onu öyle bir azaba çarptırırım ki, âlemler içinde hiç kimseye böyle bir azap vermemişim. O halde sadece bana ibadet et ve yalnızca bana tevekkül et. Ben bir nebi gönderdiğim zaman, o nebinin günleri dolar ve görev süresi tamamlanırsa, mutlaka onun yerine bir vasî tayin ederim. Ben seni bütün peygamberlerden üstün kıldım. Senin vasini de bütün vasilerden üstün kıldım. Sana iki aslan yavrusunu, iki torunun Hasan ve Hüseyin'i bahşettim.
- Hasan'ı, babasının görev süresi tamamlandıktan sonra, ilmimin kaynağı kıldım. Hüseyin'i de vahyimin bekçisi yaptım. Ona şehadeti lütfettim ve ona Sonunda mutluluk bahşettim. O, şehidlerin en üstünü ve yüksek şehadet derecesine ulaşanıdır. Onunla birlikte sözlerimi tam ve onun yanında kanıtımı eksiksiz kıldım. Onun yakınlığını ödül vermemin sebebi olarak öngördüm.
- Bunların ilki, âbidlerin ilki, geçmiş velîlerimin süsü Ali'dir.
- Onun oğlu, dedesi gibi övülen (Mahmud) Muhammed'dir. O benim ilmimi ortaya çıkarır ve hikmetimin madenidir.
- Cafer hakkında şüphe edenler helak olacaklardır. Onu reddedenler, benim hak sözümü reddedenler gibidir. Ben Cafer'in makamını onur verici bir makam kılacağım Onun taraftarları, yardımcıları ve dostları itibariyle memnun olmasını sağlayacağım.
- Ondan sonra Musa'nın devri başlıyor. Bu devir göz gözü görmez, baş döndürücü fitnelerin kol gezdiği bir dönemdir. Çünkü benim farzlarımın yerine getirilmesine ilişkin bağım kopmaz, benim hüccetim ortadan kalkmaz. Benim velîlerim benden gelen ilhamla dolu kâseye kanarlar. Bunlardan birini inkâr eden kimse, hiç kuşkusuz benim nimetimi inkâr etmiş olur. Benim kitabımın bir tek âyetini değiştiren kimse, hiç kuşkusuz bana iftira etmiş olur.
- Kulum, sevdiğim, seçkinim, Musa'nın devrinden sonra dostum ve yardımcım Ali'ye karşı yalan söyleyenlerin, onu inkâr edenlerin vay haline. Peygamberlik misyonunun ağır sorumluluklarını onun omuzlarına bindirir, bu görevlerin yerine getirilmesiyle onu imtihan ederim. Onu habis ve müstekbir bir adam öldürecektir. Salih bir kulun kurduğu şehirde (Tus), yarattıklarımın en kötüsü olan bir adamın (Harun Reşid) yanına defnedilecektir.
- Benden sadır olan hak sözdür ki, onun oğlu, halifesi, ilminin varisi Muhammed'i memnun edeceğim. O, benim ilmimin madeni, sırlarımın kutusu, kullarıma karşı benim hüccetimdir. Ona iman eden hiçbir kul yoktur ki, cenneti onun barınağı haline getirmeyeyim. Onu, ailesinden cehennemi hak eden yetmiş kişiye şefaatçi ederim.
- Sonunda onun oğlu Ali'ye -ki benim dostum, yardımcım, kullarımın üzerindeki şahidim, vahyimin eminidir- mutlu bir akibet bahşederim.
- Onun sulbünden benim yoluma davet eden birini çıkarırım ki o, ilmimin bekçisi Hasan'dır.
- Bunu onun oğlu "Mim. Ha. Mim. Dal." ile kemâle erdirdim. O, âlemler için bir rahmettir. O, Musa'nın kemâline, İsa'nın heybetine, Eyyüb'ün sabrına sahiptir. Onun kayıp olduğu zamanda velîlerim, dostlarım ezilir ve başları tıpkı Türklerin ve Deylemlerin kesik başları hediye edildiği gibi hediye olarak gönderilir. Öldürülür ve yakılırlar. Gizlenmek zorunda kalırlar. Korkarlar, titrerler. Toprak onların kanıyla boyanır, inlemeler ve sızlanmalar kadınlarının arasında eksik olmaz.
- Onlar benim gerçek dostlarımdır. Her kör edici ve baş döndürücü fitneyi onlarla savarım. Onlarla sarsıntıları ortaya çıkarırım.
- Onlar sayesinde felaketleri ve dehşet zincirlerini savarım. İşte onlar, Rablerinden esenlikler ve rahmet onların üzerinedir. Onlar doğru yola iletilmişlerin ta kendileridir.»[4]
- Abdurrahman b. Salim der ki: Ebu Basir şöyle dedi:
- "Eğer bütün hayatın boyunca bu hadisten başka bir söz duymamış olsan da sana yeter. Şu halde bu hadisi, ona ehil olmayanlara anlatma."
Levh Hadisindeki Önemli Noktalar- Peygamberler İçin Bir Vasinin Tayin Edilme Sünneti: Tıpkı bu hadise göre Allah Teâlâ, şöyle buyurmaktadır: ‘Ben bir nebi gönderdiğim zaman, o nebinin günleri dolar ve görev süresi tamamlanırsa, mutlaka onun yerine bir vasî tayin ederim.’ Hakikatte, vesayet sünneti, Hz. Âdem’den Hz. Hatem’e kadar süregelen ilahi bir sünnettir. Bu konuda İmam Sadık’tan (a.s) uzun bir hadiste tüm peygamberlerin vasisinin olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu hadiste, önceki peygamberlerin bazılarının vasilerinin isimleri de zikredilmiştir.
- En Üstün Vasi, Müminlerin Emiri Hz. Ali’dir: Müminlerin Emri Hz. Ali’nin tüm vasilerden üstün olduğu gerçeği, bir çok hadiste dile getirilen hakikatlerdendir.
- İmametin Hz. İmam Hüseyin’in Soyundan Süreceği: Allame Meclisi’nin açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla “kelime-i tamme ve hüccetün baliğe” -ki her ikisi de Allah tarafından İmam Hüseyin’e bağışlanmıştır- ifadelerinden maksat imamettir. Bu konunun özelliğinden dolayı, iki şekilde onu ifade etmiştir. Buna ilaveten, hüccetün baliğeden maksat, imamların hakkaniyetine delil ve kanıt da olabileceğidir. Her ne olursa olsun, bu ifadelerden imamların neslinin İmam Hüseyin’in soyundan süreceği anlaşılmaktadır. Bu, hadislerde tevatür haddinde nakledilmiştir.[5]
- İlahi Hidayetin İmametin Devamı İle Sürmesi
- İmamlardan Birinin İnkârı, Tüm İmamların İnkârı İle Aynıdır: Tüm peygamberlere iman etmek farz ve onlardan birinin inkârı tamamının inkârıyla eşdeğer olduğu gibi imamlardan birinin inkâr edilmesi de hepsinin inkâr edilmesi ile eşdeğerdedir.
- İmamet, İmam-ı Zaman’la Kemale Ulaşacaktır: Allah azze ve celle, levh hadisinde şöyle buyurmuştur: “Bunu onun oğlu "Mim. Ha. Mim. Dal." (m-h-m-d/Mehdi) ile kemâle erdirdim. O, âlemler için bir rahmettir.” Allah, Fatıma levhinde imameti İmam Mehdi ile kemale erdireceğim, diye buyurmuştur.
- Levh Hadisinde Mehdeviyet: Mehdeviyet veya Mehdilikten maksat, ahir zamanda bir kurtarıcı ve ıslah edicinin kıyam ederek zulüm ve zorbalığı ortadan kaldırarak adalet ve eşitliği sağlamasıdır. Allah Teâlâ, Fatıma Levhasında kendisini şöyle tasvir etmektedir: “Zorbaları kırıp geçiren, mazlumları egemenliğe kavuşturan.” İşte bu, Kur’an ayetleri ile uyum içindedir ve mehdiyete işarettir.
- Levh Hadisinde İmamların Asrında Yaşanacak Olaylara Değinilmesi: Hz. Fatıma’nın levh hadisinde, her bir imamın asrında yaşanacak bazı olaylara değinilerek öngörüde bulunulmuştur.
Ehlisünnet Kitaplarında Levh HadisiTabersi, İ’lamu’l-Vera kitabında, Ehlisünnet kitaplarında levh hadisine cüzi olarak değinildiğini nakletmiştir.[6] Buna rağmen bu hadisin tamamını Ehlisünnetin hadis kitaplarında bulmak söz konusu değildir. http://tr.wikishia.net/view/Levh_Hadisi WİKİSHİA.NET Ayrıca BakınızKaynakça- Yukarı git↑ Tali’i, Tuhfetu Asimani, s. 38.
- Yukarı git↑ Kuleyni, el-Kafi, c. 1, s. 57.
- Yukarı git↑ Numani, el-Gaybet, s. 62; Şeyh Saduk, Kemalu’d-Din, c. 1, s. 308; Şeyh Saduk, Uyun-u Ahbari er-Rıza, c. 1, s. 41; Tacettin, Camiu’l-Ahbar, s. 18; Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 36, s. 195; Şeyh Müfid, el-İhtisas, s. 210; Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 143.
- Yukarı git↑ Kuleyni, el-Kafi, c. 1, s. 527.
- Yukarı git↑ Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 26, inne eimmete min zürriyeti’l-hüseyin babı.
- Yukarı git↑ Tabersi, Fazıl bin Hasan, İ’lamu’l-Vera bi-İ’lami’l-Huda, s. 258.
Bibliyografi- Şeyh Saduk, el-Hisal, tashih: Ali Ekber Gaffari, Kum, menşurat Cemaetu’l-Müderrisin, 1362.
- Şeyh Saduk, Uyun-u Ahbari er-Rıza, tahkik: Şeyh Hüseyin A’lemi, Beyrut, müesesese el-A’lemi, lil-Matbuat, k. 1404.
- Şeyh Saduk, Kemalu’d-Din ve Temamu’n-Nimet, tashih: Ali Ekber Gaffari, Kum, müessese en-Neşr İslami, k. 1405.
- Mufid, Muhammed bin Numan el-Ekberi, el-İhtisas, Beyrut, m. 1993.
- Tabersi, Ebu Mansur Ahmed bin Ali bin Ebi Talib, el-İhticac, Seyyid Muhammed Bakır Horasan, Necef, Daru’n-Numan, k. 1386.
- Tabersi, Fazıl bin Hasan, İ’lamu’l-Vera bi-İ’lami’l-Huda, birinci baskı, Kum, müessese Alibeyt li-İhya et-Turas, k. 1417.
- Kuleyni, Muhammed bin Yakub, el-Kafi, Ali Ekber Gaffari, Beyrut, 1401.
- Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, müessese el-Vefa, Beyrut, Lübnan, k. 1404.
- Şueyri, Tacettin, Camiu’l-Ahbar, Kum, İntişarat Razi, ş. 1363.
- Tali’i, Abdulhüseyin, Tuhfetu Asimani, Tahran, Mikat, ş. 1378.
- Tusi, Muhammed bin Hasan, el-Gaybet, Kum, müessese el-Maarif el-İslamiye, k. 1411.
- Numani, Muhammed bin İbrahim, el-Gaybet, Tahran, mektebet Saduk, k. 1397.
http://tr.wikishia.net/view/Levh_Hadisi WİKİSHİA.NET
|
|