Şrift ölçüsü:
A+
A
A-
21 Eylül 2017

Trump’ın Amerika’sı ve bin bir sorun - 2

 Amerika meseleleri uzmanı Dr. Deheşyar’a soruyoruz: 

Avrupa camiası ve AB üyelerine değindiniz. Amerika’da Trump Başkan seçildiği günden beri Avrupa ülkeleri Trump’ın Amerika’sına karşı bağımsız bir güç olarak çıkacağı ihtimali iyice konuşulmaya başladı. 
Şimdi eğer Avrupa’da Merkel ve Macron gibi liderlerin varlığını ve gayet tabi Trump’ın Amerika’sı ile Avrupa arasında tırmanan gerginlikleri göz önünde bulunduracak olursak, acaba Amerika’nın karşısında bağımsız bir Avrupa’dan söz edebilir miyiz?

Amerika meseleleri uzmanı Dr. Deheşyar şöyle diyor:

Bakın, Avrupa’nın krizleri çözümlemek için izlediği model tamamen sivil yaklaşımdır. Bir başka ifade ile bugün Avrupalıların kültürü değişmiştir ve onlar krizlerin çözümünde askeri yaklaşım sergilememeyi tercih ediyor. Buna göre Avrupalılar çeşitli münakaşalarda önce Amerika müdahale etsin, biz sonra gireriz, diyor. Bu konuda ilk örnek, Yugoslavya meselesiydi. Bu ülke Avrupa’nın göbeğindeydi ve Miloseviç bu ülkede her türlü cinayeti işliyordu. Gerçi Avrupalılar itiraz ediyordu ve hepsi bir bütün olarak ona karşı çıktı, fakat Yugoslavya Avrupalıların yanı başında olduğu halde hiç biri hiç bir pratik eylemde bulunmadı, ta ki Amerika devreye girdi. İkinci örnek Muammer Kaddafi örneğidir. Amerika Libya’ya füze saldırısı düzenlemeden önce hiç bir Avrupa ülkesi harekete geçmedi. Dolaysıyla Avrupa’nın stratejik kültürü, hani istemediklerinden değil de, toplumları önleyici askeri müdahaleye izin verdiği için böyledir. Avrupalıların böyle bir işe kalkışacak kapasiteleri yoktur ve bakışları daha çok iktisadi temele dayanır. Bakışlar iktisadi temele dayanınca da bağımsız hareket etmek pek mümkün olmaz.

Dr. Deheşyar’a soruyoruz:

Şimdi Çin meselesine bakalım. Amerika ile Çin arasındaki sorunlar çok ciddiydi, fakat sizin tabirinizle Trump bu konuları daha net bir şekilde dile getirmeye başladı. Trump bazen diyalog kapısını aralamaya çalışıyor ve bazen de sertleşiyor. Peki bu durumda, Trump’ın Amerika’sı ile Çin ilişkilerini nasıl okumak gerekir? 

Amerika meseleleri uzmanı Dr. Deheşyar şöyle diyor:

Çin’in askeri bütçesi yaklaşık 120 milyar dolar ve Rusya’nın askeri bütçesi de yaklaşık 100 milyar dolardır, oysa Amerika’nın askeri bütçesi 650 milyar dolardır. Amerikalılar küresel boyutta zora başvurabilecek güce sahiptir, fakat Ruslar ve Çinliler ancak kendi bölgelerinde bir şeyler yapabilir. Ancak ekonomi alanında Çin Amerika’nın ciddi rakibidir ve bu yüzden Amerikalılar, Çin’in iktisadi güç olmabilmek için ödeyeceği bedeli yükseltmeye çalışıyor. Sonuçta Amerika’da Çin ürünlerine uygulanan tarifeler yükseltiliyor, Çin’in kendi milli para biriminin değerini düşük tutmasına itiraz ediliyor. Bugün Amerika ile Çin arasındaki ikili ticaret hacmi 600 milyar dolar kadardır. Bu rakamdan 400 milyar dolar Çin’in Amerika’ya ihracatıdır ve Amerika Çin’e sadece 200 milyar dolar ihracat yapabiliyor. O zaman Amerika çok rahat bir şekilde şu 400 milyar doları kesebilir, ama bunu yapmıyor, fakat Çin’e daha fazla bedel ödetmeye çalışıyor. Bu yüzden Amerika’da Trump iktidarın başına geçer geçmez askeri gücü için ilk vurgusu ne hava ne de kara kuvvetleri oldu ve en önemli önceliğini ABD donanmasını takviye etme şeklinde belirledi, çünkü ticaret denizlerde yapılması gerekiyordu. Fakat bir başka mesele de gündemde, o da şöyle ki, Trump ta ilk günden Amerikalıların Amerikan ürünlerini satın almalarına vurgu yapmaya başladı ve öte yandan Amerikalı firmaları da fabrikalarını Amerika topraklarının içine taşımadıkları takdirde onlara ağır tarifeler ve vergiler dayatmakla tehdit etti. Ancak bu konuda çelişki göze çarpıyor, şöyle ki Amerikalı işadamları fabrikalarının şubelerini Çin topraklarına taşıdı, çünkü orada insan gücü daha ucuz ve eğer insan gücü ucuza kapatılırsa, üretilen ürünün maliyeti de doğal olarak düşük olur. Ancak eğer bu fabrikalar Trump’ın isteği üzerine Amerika topraklarına geri getirilir ve burada Amerikalı işçi istihdam edecek olursa, doğal olarak üretilen ürünün maliyeti yüksek olur. Sonuçta Amerikalı vatandaşlar gelecek dört yılda fiyatların yükselmesi ile karşılaşır. Bakın, eğer Amerikalı bir firma ürününü örneğin Meksika’da üreterek ürettiği ürünü Amerika’ya getirecek olursa, sınır vergisi ödemesi gerekir. Bu durumda ürünün fiyatı yükselir, fakat eğer o ürünü Amerika’nın içinde üretirse, maliyeti düştüğü gibi fiyatı da düşer, o zaman Amerikalı tüketici daha ucuz ürün alabilir. Öte yandan Çin’de yatırım yapmadıkları için o zaman Çin’in fabrika yapmak için sermayesi az olur ve sonuçta bedelleri yükselir ve üretim maliyeti yükselir. 

Amerika meseleleri uzmanı Dr. Deheşyar’a soruyoruz:

Biraz önce Amerika halkı dört yıl sonra cebine bakacağını ve eğer iktisadi durumu iyileşmişse, tekrar Trump’a oy vereceğini söylediniz. Fakat mesele şu ki eğer Trump Amerikalı firmalara fabrikalarını Çin yerine Amerika’da inşa etmelerini veya oradaki fabrikaları Amerika’ya getirmelerini söylüyorsa, o zaman ürünlerin maliyeti ve sonuçta fiyatı yükselir. Kuşkusuz insan gücü Çin’de çok daha ucuzdur. Bu yüzden Amerika’da üretilen ürünün fiyatı Amerikalı vatandaşlar için yüksek olur. Örneğin eğer Amerikalı vatandaşlar bir ürünü falanca dolara satın alıyorsa, Trump’ın yeni uygulaması ile falanca artı beş dolara satın alması gerekecektir. Buna ne dersiniz? 

Dr. Deheşyar şöyle diyor:

Burada daha önemli nokta şu ki siz bu uygulama ile işsiz insanlara iş alanı açıyorsunuz ve işsiz oranını da düşürmüş oluyorsunuz. Kapitalist toplumda iş her şeyden daha önemlidir. Eğer işiniz varsa işinize uygun olarak bankalardan kredi alabilirsiniz. Eğer işiniz varsa işinize göre daha kolay ev kiralayabilirsiniz. Eğer işiniz varsa, işinize göre daha düzgün geliriniz olur ve artık evde oturmazsınız. Bu yüzden istihdam alanı açmak fevkalade önemlidir. Bu yüzden Meksika’ya gitmek isteyen bazı Amerikalı fakbirakörler kararlarından vazgeçtiler. Amerikan ekonomisi iç tüketim temeline dayanır. Oysa Almanya ekonomisi ihracat temelli bir ekonomidir. Şimdi Ortadoğu bölgesine gelelim. Bu bölgede Amerika’nın Ortadoğu bölgesine yönelik dış politika modeli her şeyden ziyade gelir elde etmeye dayalı olduğu gözleniyor. Fakat görünen o ki bu macerada da bir nevi dağınıklılık göze çarpıyor ve Amerika hatta Arabistan ve müttefikleri arasında ihtilaf çıkardığı anlaşılıyor. Örneğin Trump’ın Riyad ziyaretinden hemen sonra Katar krizi patlak verdi. Bir çok uzman Trump’ın Riyad ziyareti sırasında davranışı bu ciddi krizin patlak vermesinde etkili olduğunu dillendirmeye başladı. Uzmanlar Trump’ın Ortadoğu bölgesinde izlediği politikaları bu bölgede yangını daha da körükleyeceğine inanıyor. 1990’lı yıllardan önce ve soğuk savaş yıllarında Amerika’nın en büyük amacı Ortadoğu bölgesinde istikrarı sağlamaktı, çünkü eğer bu bölgede istikrar olmasaydı, eski sovyetler birliği bölgeye girecek ve ABD’nin yerine geçecekti. Amerika o dönemde Ortadoğu bölgesinde istikrarı korumak için diktatör, demokrat, siyah, beyaz, herkesle işbirliği yapmaya hazırdı. Ancak şimdi o devran sona erdi. Bugün Amerika Ortadoğu bölgesinde istikrarsızlıkla hiç bir sıkıntı yaşamıyor. Çünkü kimse, örneğin Rusya veya Çin, bu itikrarsızlıktan yararlanarak Amerika’nın yerine geçmeye çalışmıyor, ama eğer ellerine fırsat geçerse, onu değerlendiriyor. Şimdi eğer istikrarsızlık olursa, kim zararlı çıkar, dersiniz? Tabi ki bölgede olan ülkeler zararlı çıkar. Şimdi eğer bu ülkeler birbiriyle savaşırsa, sonuçta Amerika’nın düşmanları güçlenir mi, yoksa zayıflar mı? şimdi eğer Amerika’nın dostları zayıflarsa pek önemli değil, ama önemli olan Amerika’nın düşmanlarının zayıflamasıdır. Neden? Çünkü bedel ödemeleri gerekecektir. Yani kendi iç kaynakları veya kendi vatandaşları için harcamaları gereken paraları kesip Amerika ile bölgede savaşmaları gerekecektir. Peki, bu siyasetin sonucu ABD dostları için nasıl olur? Uzun vadede ilkin bu zümrenin petrol gelirleri Batı’nın kasasına geri döner. İkincisi, bunlar paraları olduğu halde istikrarı olmadığı için pratikte Amerika’ya bağımlı ve Amerika uşağı olmak zorundadır. Üçüncüsü, bunlar istikrarsız oldukları için sürekli korku içinde yaşayıp her daim Amerika’ya kulak vermeleri gerekir. ABD düşmanları da neden bölgeye geldiklerini unutturacak kadar bölgesel krizlerle uğraşmak zorunda kalacaktır.

Amerika meseleleri uzmanı Dr. Deheşyar’a soruyoruz:

Son soru olarak, bu süreci ne ölçüde Amerika eski sovyetler birliğini çökertmek için izlediği planla karşılaştırabiliriz? O dönemde Amerika eski sovyetler birliğini karmaşık ve geniş çapta ve dünya genelinde yayılan güvenlik ve askeri krizlerle uğraştırmaya çalışmıştı. 

Dr. Deheşyar şöyle diyor:

Sovyetler birliği konusunda, Amerikalılar onlarla rekabet ediyordu, çünkü Sovyetler birliğinin Amerika’yı geride bırakmasını istemiyordu. Fakat 1980’li yıllarda Amerikalılar Rusların artık pek fazla gücü olmadığını ve dünyanın dört bir yanında güçlerini aşan adımlar attıklarını ve bu yüzden artık hiç bir ramakı olmadığını anladı. Örneğin sovyetler birliği ihtiyacı olmadığı halde Küba’dan piyasa fiyatının beş katına şeker satın alıyor ve bu ülkeye bedava Petrol veriyordu. Bu denklem Amerika için iyi sayılırdı, fakat güçlü dayanağı olmayan Ruslar için asla iyi değildi. 1980’li yıllardan itibaren de Amerikalılar sovyetler birliğini silah yarışına çekti. Ancak Amerika füze savunma kalkanına para ayırmak için çok zengindi, fakat Ruslar böyle değildi. Bir başka ifade ile Amerika harcayacak beleşten gelen parası çoktu ve bu yüzden harcıyordu, fakat sovyetler birliği kendi halkının ağzından kesip bu rekabette geri kalmamak zorundaydı. Bu süreç yaklaşık on yıl sürdü. Rigan ve Gorbaçev anlaştı ve sovyetler birliği dağıldı. Size basit bir örnek vermek istiyorum. 


1007 بازدید
در حال ارسال اطلاعات...