
İsrail'in çıkarlarını yalnızca İran sınırları içerisinde tasfiye etmekle
yetinmeyen İran İslam Devrimi, Şahın devrildiği ilk günden bu yana
Kudüs'ün ve tüm Filistin topraklarının özgürlüğünü kendisine şiar
edinerek, bu hedefi gerçekleştirmek için Kudüs ve İsrail'e yakın
bölgeleri intifada için harekete geçirmiştir. Bilindiği üzere, İslam
Devrimi zaferinin, Siyonist toplumu ve liderlerinin üzerinde gerçek bir
korku yaratması şaşılacak bir durum değildir. Yitzhak Rabin, bu korkuyu
şu sözlerle ifade etmiştir: “Şahın düşüşü ve İran Devrimi zaferi
sayesinde bölgeyi ele geçiren devrimci dalgayı süratli bir şekilde
durdurmamız gerekiyor. İsrail için fetihler döneminin kısaldığını ve
belki de şah ile birlikte tarihe gömüldüğünü söyleyebiliriz. Gelecekte
gerileme, kaos ve iç devrimler dönemi bizi bekliyor.”
Bu temelde,
Kudüs meselesi Ayetullah Seyyid ali Hamanei için özel bir yer işgal
etmiştir. İsrail'in bu kutsal topraklarda hayatta kalamayacağını ve
Kudüs'ün özgürlük yolunda ilerlediğini düşünen Hamanei, Lübnan'daki
İslami Direniş zaferi örneğinin Filistin'de uygulanabileceğini ifade
ediyor:
“Siyonistlerden önce Kudüs'ü işgal etmek ve işgal
sınırlarını Mısır'dan Şam'a kadar ilerletmek için Frenkler Kudüs'e
geldi. Bir süre sonra Müslümanlar Frenkleri Kudüs'ten kovarak, Beyt-i
Makdis'i Haçlı mevcudiyetinden kurtardı. Günümüzde de, binlerce Lübnanlı
savaşçı Siyonist istilasını önlemeyi başararak, Siyonist ordunun işgal
edilmiş topraklarda kalma projesini felce uğrattı. Ayrıca generallerini
yenerek, yenilmez bir ordu oluğu söylemlerini çürüttüler.”
Kudüs büyük İslam vatanının bir parçasıdır
Seyyid
Hamanei, Kudüs'ü kurtarmanın Filistin halkının sorumluluğu olduğu gibi,
İslam Cumhuriyeti dâhil tüm Müslümanların da sorumluluğunda olduğunu
ifade ederek, Kudüs davasının başlangıcından bu yana İran İslam Devrimi
ile arsındaki tarihi ilişkiye işaret ediyor:
“Kudüs meselesi,
bizim kadim meselemizdir. Defalarca söylediğimiz gibi, biz bir
süreliğine rant sağlamak için Kudüs'ten bahsetmiyoruz, bu bizim
stratejik meselemizdir. Kudüs, bizim için Tahran ve Meşhed şehirlerinden
farksızdır. Kudüs bizim evimizdir. Elbette biz Kudüs'ün sahipliğini
iddia etmiyoruz. “Fas” konferansında ortaya atıldığı gibi, İran'ın
Kudüs'ü işgal etmek istediğine dair tutturulan söylemleri kimsenin
ağzına almasına da izin vermeyiz. Kudüs şehri, Kudüs halkınındır. Onlar
Müslüman kardeşlerimizdir. Tıpkı İsfahan, Şiraz, Tahran ve Meşhed gibi
Kudüs'te İslam şehridir. Bu şehirler, düşmanın hâkimiyetinde olduğunda
nasıl kurtarmaya çalışırsak, Filistin'in şehirlerini de öyle kurtarmaya
çalışıyoruz. Kudüs ve tüm Filistin topraklarını İslam düşmanlarının
kontrolü altına düşmüş ve kurtarılarak halkına geri verilmesi gereken
islam şehirleri olarak hissediyoruz” (1)
Hamanei bir diğer konuşmasında da şöyle söylüyor:
“İran halkı, daima Filistinli mücadelecilerin yanında yer almıştır. Bu
doğrultuda, Filistin davası zafere kavuşmadan İranlılar kendi
zaferlerini eksik görüyorlar. Aziz rahmetli imam, İran'daki
mücadelesinin ilk günlerinden bu yana Filistin meselesini önemliler
listesinin başına koydu. Mücadele günlerinde olduğu gibi devrim zaferi
sonrasında da bu konuyla ilgilenmeye devam etti. (2)
Mesele Yahudi düşmanlığı değildir
Meselenin
aslı Yahudi düşmanlığı değildir. Onlar bugün nasıl İslam Cumhuriyetinin
gölgesinde güvenle yaşıyorsa, aynı şekilde Kudüs'ün İslami yönetimi
altında da güvenle yaşayabilecekler. Hamanei şöyle diyor:
“Elbette Kudüs halkın tamamı Müslüman değil, ancak çoğunluğu
Müslümandır. Orada Müslümanlar, Nasraniler ve Yahudiler birlikte
yaşayabilirler. İslam ülkelerinin Siyonist düşmanlara karşı ciddi bir
harekette bulunmaları gerektiğine inanıyoruz.” (3) Rahmetli imamın da
buyurduğu “İsrail ortadan kaldırılmalı” sözünün özü şudur; Filistin
Yahudileri İslam devletinin hâkimiyeti altında yaşamayı kabul ederse,
orada yaşayabilirler. Davamız Yahudi düşmanlığı değildir, davamız
Müslüman topraklarının zorla gasp edilmesidir. Eğer Müslüman liderler ve
başkanlar dünya güçlerinin etkisinde kalmazlarsa, bu görevi yerine
getirebilirler. Ancak ne yazık ki bunu yapmıyorlar”
Ana eksen Mescid-i Aksadır
Seyyid
Hamanei her zaman Mescid-i Aksa'nın Filistin ve dışındaki tüm
Müslümanların ortak noktası ve merkezini teşkil ettiğini ifade ediyor.
Bu ise savaş ve intifadaya gitmektir diyor şöyle devam ediyor:
“İkinci intifadanın ana ekseni Mescid-i Aksadır. Yani Filistin halkının
öfkesini ateşleyen kıvılcım, Siyonistlerin Aksa'yı kirletmesidir. İslam
dininin en kutsal mekânlarından birini korumak için taşıdığı tehlikeli
mesajı çok iyi hisseden Filistin halkı, Siyonist işgalcilere karşı
mücadelede Direniş meşalesini yakarak güçlü bir şekilde sahneye girdi.”
(4)
Kudüs'ün özgürlüğü için intifadayı desteklemek İslami bir sorumluluktur
Kudüs
davasına sadece fikir ortaklığı ile bağlı olmak yeterli değildir.
Gerçek bir destek için bunu somutlaştırmak ve pahalıya ödeyeceğimiz bir
bedeli olsa bile sorumluluk taşımak gerekiyor. Bu çerçevede Ayetullah
Hamanei şöyle söylüyor:
“Filistin devrimi zaferini
gerçekleştirmek, Kudüs'ü özgürleştirmek ve yerleşimci Siyonist
projesinin suya düşmesi için İşgal edilmiş Filistin topraklarında cihad
ve mücadeleye destek vermek önemli bir etken olacaktır.”
Hamanei ekliyor:
“Amerika tarafından çeşitli düzeylerde desteklenen ve ölümcül
silahlarla donatılan düşman, her şeyden önce imanları ve
fedakârlıklarına güvenen Hizbullah gençlerinin darbeleri karşısında
bitkin düşmüş durumda. Ve direniş gücüne sahip olan Lübnan halkı,
düşmanın planlarına ve sömürgeci politikalarına karşı mücadele etme
kabiliyetine de sahip olduğunu kanıtlamıştır. Siyonist rejim,
mücadeleci, imanlı ve sadık Lübnan güçlerine karşı korkuya kapılmış
durumda. Bizler, İslam Cumhuriyeti'nin Siyonist ve küresel güçler
tarafından maruz bırakıldığı düşmanca medya kampanyalarına rağmen
Filistinlilerin büyük özlemlerini savunmayı sürdüreceğiz. Bu davamızda
hiç kimseden korkmuyoruz.”
İşgal edilmiş Filistin topraklarında
iman ve devam eden mücadele, Filistin İslam devriminin
gerçekleştirilmesi ve Kudüs'ün Siyonizm'in pençesinden kurtarılması için
iki önemli esası oluşturuyor. İntifadanın desteklenmesi, ahlaki, siyasi
ve mali destek ile sınırlı kalmaz. Filistinliler, Siyonizm karşısındaki
mücadelelerinde de doğrudan desteklenmelidir.