
Unutulan Filistin ve Filistinlilerin ABD Başkanı Donald
Trump tarafından Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğu analmına gelen
girişimi sonrasında yeniden hatırlanması, gündemin en üstüne yerleşmesi
ile birlikte, hamaset dolu bir çok girişim ak ile karanın birbirine
karıştığı bir bulanıklık ortaya çıkardı. Aslında yapılması ve söylenmesi
gerekenler Filistin meselesi ve Filistinlilerin haklılığı kadar berrak
ve yalın olmalıydı. Anlaşılan o ki esas derdi Filistin ve
Filistinlilerin maruz kaldığı mağduriyetin ortadan kaldırılması
olmayanların söylemleri ve girişimleri fotoğrafın flulaşmasına sebep
oluyor.
Ahmet Külsoy'un Fikret Başkaya ile gerçekleştirdiği ve
Özgür Üniversite'nin internet sitesinde yer alan söyleşide Filistin
sorunu ve Filistinlilerin mağduriyeti ve bu konu etrafında olan bitene
dair berrak ve yalın tespitler ortaya konmuş. Vakit ayırıp okumayı hak
eden bu söyleşiyi ilginize sunuyoruz...
Filistinde aslında ne oldu, nasıl oldu, neden oldu sorusuyla başlayabilir miyiz?
Aslında Filistin halkı, Filistin toprağı, Siyonist bir kolonizasyona
maruz kaldı. Yazık ki, insanlar orada olup-bitenleri pek merak
etmiyorlar… Hakkında pek bir şey bilmiyorlar. Geride kalan dönemde
bilmemeleri için yoğun bir çaba harcandı ve harcanmaya da devam ediyor.
İnsanlar politik bir ideoloji olan Siyonizmin ne olduğundan habersiz.
Zira, Siyonizm bir tabuya dönüştürülmüş durumda… Bilindiği gibi tabu,
‘yasaklanarak korunan' anlamındadır… Dokunan eli yakar… Her kim ki,
Siyonizmi ve/veya Filistin halkının yaşadığı trajediyi tartışmaya
yeltense, hemen antisemit (Yahudi düşmanı) olmakla suçlanır… Aforoz
edilir… O kadar ki, Batı Üniversite kampüslerinde bile Siyonizmi,
Filistin'i konu alan bir konferansı engellemek için her yola baş
vurulur… Etkinliği düzenleyenler ölümle tehdit edilir, bildirileri
yırtılır, afişleri anında indirilir… Bir terör havası yaratılır…
Siyonizme dair bir dizi tevatür veya yalan üretilmiş durumdadır… İşte
‘halkı olmayan toprak/ toprağı olmayan halk, safsatası… Adı Filistin
olan bir toprak (ülke) var ama boş… üzerinde yaşayan insan yok. [Latin
hukukunda terra nullius denilen durum]… Bir de Yahudi halkı var ki, onun
da toprağı yok ve bu ikisinin kavuşması gerekir… İkinci yalan, Siyonist
İsrail'in dünyanın dördüncü büyük askeri (militer) gücü olması gerekir…
zira, barbar, uygarlık yoksunu bir Arap saldırısına maruzdur… Üçüncü
yalan Filistin'in Orta-Dogu'nun yegane ‘demokratik devleti' olduğu…
Aslında Siyonist devlet demokratik değil ama rahatlıkla bir Apartheid
rejimi olduğunu söyleyebiliriz… Ve nihayet dördüncü yalan da Siyonizmin
Holokost mağdurlarının vasiyeti olduğu… Bu, Siyonizme dair en yaygın ve
en sinsi mitlerden (yalanlardan) biridir. Unutulan bir şey var:
Siyonist ideologlar kendilerini Nazi kıyımına maruz kalan 6 milyon
insanın savunucusu olarak sunuyorlar… Oysa bu saçma bir iddia ve büyük
bir yalandır… Zira Siyonist Hareket, daha Nazizmin ilk peydahlandığı
günden beri Nazilerlerle çok sıkı iş birliği içindeydiler… Yazık ki,
insanlar Siyonistlerin Holokostta Nazilerle nasıl işbirliği yaptıklarını
bilmiyor… Unutulmaması gereken bir şey var: Her Yahudi Siyonist
değildir ve her Siyonist de Yahudi değildir… En bağnaz Siyonistler de
Hristiyan siyonistlerdir… Yahudilikle Siyonizm arasında bir özdeşlik
yoktur… Dünyada hatırı sayılır bir anti-siyonist Yahudi kitlesi
olduğunun da bilinmesi gerekir… Velhasıl, Siyonist olmakla dini
mensubiyet arasında bir ilişki yok… Netice itibariyle Siyonizm bir
politik ideoloji olduğuna göre… Mesela şimdilerde ABD başta olma üzere,
Batı'nın gözdesi Suudi prensi Muhammed Bin Salman da pekâlâ Siyonist
cenahta sayılabilir…
Filistin'in Siyonist bir kolonizasyona tabi olduğunu mu söylüyorsunuz?
Elbette ama fazlası var, eksiği yok! Bilinen anlamda kolonizasyon, bir
ülkeyi ucuz emeğini sömürmek, doğal kaynaklarını yağmalamak için işgal
etmektir. Filistin söz konusu olduğunda, bir de oradaki halkı
toprağından söküp atma durumu var… Ne demek isteğimi merak ediyorsan, bu
gün dünyada yaklaşık 10 milyon Filistinli yaşıyor ve bunun Filistin
toprağında (Batı Şeria, Gazze ve Kudüste) yaşayanı ama Siyonist rejim
tarafından rehin tutulanı 3, 7 milyon… Geri kalanı yurtsuz, sürgün,
mülteci… Aslında Filistin halkının başına gelen, bazı bakımlardan Ermeni
halkının trajedisine benziyor… Filistin'in kolonizasyonunun
(sömürgeleştirilmesinin) bir özelliği daha vardı: Sömürge halkları
bağımsızlıklarını kazanırken, self determinasyana kavuşurken,
Filistin'de tam tersi oldu… Velhasıl anakronik bir durum söz konusuydu…
Siyonist İsrail neden başka yerde değil de Filistin toprağında kuruldu?
Bu önemli bir soru. Öyle ya, niye mesela Madagaskar'da, Arjantin'de,
Kenya'da, vb. değil de Filistinde kuruldu? Filistin'de kuruldu, zira
Filistin Orta-Doğu'nun göbeğinde bir ülke ve Orta-Doğu da dünyanın
merkezi… Bu sadece modern zamanlar da öyle değil. Orası hep önemliydi…
Müstesna bir jeo-stratejik, jeo-politik, jeo-ekonomik ve ticari önemi
olan bir bölge… Kara ve su ticaret yollarının kavşağı, kıtaların kavuşma
noktası… Tarih boyunca emperyal emelleri olan tüm devletlerin gözünü
oraya dikmesi boşuna değil… Tabii şimdilerde bir enerji (petrol-doğal
gaz) deposu olduğu için de vazgeçilmez… Zira, kapitalizmin damarlarında
dolaşan kan petrol ve petrolün çoğu orada…
Siyonist İsrail devleti Orta-Doğu'daki emperyelizmdir diyorsunuz… Suni
bir devlet olduğunu söylüyorsunuz… Bununla aslında neyi kastediyorsunuz?
Daha 1840'lı yıllarda İngilizler Orta-Doğu'da bir Avrupa devleti
kurmaktan söz ediyorlardı. O amaç 1948'de Siyonist devletin kurulmasıyla
gerçekleşti. Aslında Siyonist İsrail devleti, Orta-doğuya taşınmış Batı
Avrupa, ABD, veya aynı anlama gelmek üzere kollektif emperyalizm
demektir. Dolayısıyla bir ‘bölge devleti' değil. Tabir caizse, söz
konusu olan bir tür ‘organ transplantasyonu' ve bir ‘doku uyuşmazlığı'
durumu var… Siyonist devlet neden orada peydahlandı? Bölge halklarının
kendi ayakları üstünde durmasını, sahip olduğu kaynakları kendi refahı
ve kalkınması için kullanmasını engellemek için… Israil demek, çatışma,
savaş, şiddet ve terör demektir… Tam bir çıban başıdır… Bölgede herkes
bir birleriyle çatışma/boğazlaşma halinde olmalı ki, kaynakları
rahatlıkla talan edilebilsin, yağmalanabilsin… Bölgedeki emperyalizm
olan Siyonist devlet, emperyalist egemenliğin en büyük güvencesi…
İkiyüzülük gerçek durumun anlaşılmasını engelliyor…
Geride kalan 69 yılda Türkiye Siyonist devlet karşısında nasıl bir yaklaşım içindeydi?
Türkiye, Siyonist devleti ilk tanıyan Müslüman ülkeydi. Bir NATO üyesi
ve emperyalizmin uydusu olarak, Filistine dair düzgün bir siyaset
izlemesi zaten mümkün değildi… Arap ulusları emperyalistlerle her karşı
karşıya geldiğinde hep emperyalizmin safında yer aldı… Bir NATO üyesi
başka türlü yapabilir miydi? Mesala Süveyş Kalanı krizinde İngilizler ve
Fransızlar Mısıra [Araplara] savaş açtıklarında sömügeci/emperyalist
İngilizlerin ve Fransızların safını tuttu… Uzağa gitmeye gerek yok.
Libya'da, Suriye'de, Irakta, Afganistan'a yaklaşım herkesin malumu değil
mi? Suriye'yi çökertme operasyonunun baş aktörü olursan, Siyonist
rejimin elini güçlendirirsin… Tabii gerçek durum böyleydi ama retorik
farklıydı. Bütün bu zaman zarfında ‘suret-i haktan' görünme
ikiyüzlülüğü istisna değil, kuraldı… Sanki Filistin halkının
yanındaymış, onun davasını destekliyormuş izlenimi yaratmaya özen
gösterdiler ama yapılan koskoca bir ikiyüzlülüktü
ABD başkanı Trump'ın, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması ne anlama geliyor? Böyle bir şeye neden gerek duyuldu?
Aslında bu beklenen bir şeydi. Amerikan Senatosu 1995 de Jérusalem
Embassy Act'i kabul etmişti, o karar Büyük Elçiliğin Tel Aviv'den Kudüse
taşınmasını öngörüyordu… Ama, kararın bir maddesi başkana uygulamayı 6
ay süreyle erteleme yetkisi veriyordu… Ve hep ertelediler. Trump seçim
kampanyasında söz vermişti… Aslında bu karar Müslüman-Arap dünyasına
karşı alınmış düşmanca bir karar. Belki bir bakıma da iyi oldu denebilir
zira, yılların ikiyüzlülüğü böylece teşhir oldu. “Barış Süreci”
denilenin aslında bir oyalamadan ibaret olduğu anlaşıldı… ABD'nin
tavrının ne olduğu da görüldü… Başta ABD, Batı Avrupa, Japonya dahil
‘kollektif emperyalizm' sorunun çözümünü hiç bir zaman istemedi ama
sanki öyle bir niyet varmış, bu meselede “tarafsızmış gibi bir izlenim
yaratmaya da özen gösterdiler… Çıkarları o bölgede kaosun, terörün,
çatışmaların, karmaşanın, düşmanlıkların sürmesini gerektiriyor… Lakin
hiç bir şeyi ilelebet sürdürmek mümkün değildir…
Bu duruma Birleşmiş Milletler Örgütünün müdahale edebileceğini söyleyenler var. Oradan bir şey çıkar mı?
Aynı Birinci emperyalist savaş sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti
(Cemiyet-i Akvam) gibi, Birleşmiş Milletler Örgütü de milletlerin
(halkların] değil, bir kaç emperyalist devletin örgütüydü… İkinci
emperyalist savaş sonrasında oluşan emperyalist statükonun
hizmetindeydi… Eşitsiz, haksız durumu meşrulaştırmanın bir aracıydı…
Kendi Şartına ve ilkelerine bile aykırı olduğu halde, hileli bir şekilde
Siyonist devletin kurulmasını sağladı… İlk 60 yılda BM Güvenlik Konseyi
tarafından İsrail aleyhine alınan tam 65 karar tasarısını Siyonist
devlet elinin tersiyle geri çevirdi, uymadı… Öyleyse o kararlar niçin
alınıyor? Aslında BM, ABD'nin örgütüdür… Seyirciyi oyalama işlevi
görüyor… Önümüzdeki dönemde bu örgütten kopmalar başlayabilir… Bu yalana
bir son vermenin zamanı artık gelmelidir…
Trump'un bu kararının her iki tarafta ne gibi sonuçları olabilir?
Bu karar, işbirlikçi Arap yönetimlerinin meşruiyetini daha da
tartışmalı hale getirebilir. Zaten meşruiyet temelleri iyice aşınmış
durumda. Halk kitlelerinin mücadele yeteteneğini güçlendirebilir. Bu,
Siyonist Devlet için de bekleneni boşa çıkarabilir… Zira Netanyahu zor
durumda. Suriye savaşının asıl kaybeni İsrail. Bir de Netanyahu boğazına
kadar yolsuzluğa batmış durumda… Bu, içerde muhalefeti harekete
geçirebilir. Netanyahu dimyata pirince gitmiş olabilir…
Tayyip Erdoğan, “Kudüs bizim krımızı çizgimiz” dedi… Bundan sonra değişen bir şey olur mu?
O çizginin renginin ne olduğunun anlaşılması için fazla zaman
gerekmeyecek. Zira, söylenenin reel bir karşılığı yok. “Söylenene değil
yapılana bak” denmiştir. Bu işler boş lafla, hamasetle olacak şeyler
değil… Söylediğinin bir karşılığı olabilmesi için hemen İsraille ticari,
ekonomik, askeri, muhaberat ilişkilerine son vermesi ve diplomatik
ilişkiyi kesmesi gerekir… Öyle bir niyet var mı? Öyle bir şeyi
yapabilirler mi? Bu iş hamasetle olsaydı, işler ne kadar kolay olurdu…
Bu tür çıkışlar dışardan çok “içeriye” dönük… Tribünlere oynamaktan öte
bir şey değil… Her şey oy için… Gelecek seçimleri kazanmak için…
Tayyip Erdoğan “Kudüs bizim kırmızı çizgimiz” dedikten sonra hemen
İslam İşbirliği Teşkilatı'nı [İİT] İstanbulda toplantıya çağırdı. Bu
toplantıdan ABD'ye ve İsrali'e geri adım attıracak bir karar, bir
yaptırım çıkabilir mi?
Söz konusu örgüt Soğuk Savaş
koşullarında kuruldu. Filistin sorunu başta olmak üzere, hiç bir temel
sorunda etkili bir varlık gösteremedi. Her ülkenin kendi iç kamuoyunu
manipüle etmesine yarıyor ama bölge halklarının yararına bir şey yapma
şansı da, öyle bir niyeti de yok. Aslında “içi boş midye kabuğu” demekte
bir sakınca yoktur… Bu son toplantı, güya temsil ettikleri, ait
oldukları halklar için hiç şey ifade etmiyor ama toplantıya katılanlar
için bir turizm fırsatı yaratıyor sadece… Boğazda bir gezinti hiç te
fena olmaz, lüks otellerde konaklama, döner kebap ziyafetleri… dönüşte
eşe-dosta hediyeler de alırlar tabii… O toplantıda kendileri konuşup,
kendileri dinleyecek… Kimse daha fazlasını beklemesin… Oradoğu'nun
Müslüman Arap halklarının ve bir bütün olarak Müslüman toplumların
emekçilerinin bu tür toplantılardan bir beklentisi olamaz… Eğer Siyonist
rejimle, emperyalizmle gerçekten hesaplaşmak istiyorlarsa, önce
kendilerini yöneten işbirlikçi, boğazlarına kadar yolsuzluk batağına
saplanmış, halk düşmanı yönetimlerin ve yöneticilerin “işine son
vermeleri” gerekecek…
İsrail'in, “Kudüs 3 bin yıldır bizimdir” demesinin bir karşılığı var mı?
Bu saçma bir iddia… Orada vaktiyle Hristiyanlar da, Müslümanlar da
yaşadı. Bu onlara Filistinde bir Hristiyan ve Müslüman cumhuriyet kurma
hakkı mı verir… Vakti zamanında Filistin yüzyıllarca Persler ve
Romalılar tarafından da yönetildi. İtalyanlar da İranlılar da “bir
zamanlar orası bizimdi mi” diyecek… Bu tam bir Siyonist çılgınlığı…
Geçtiğimiz günlerde BDS tarafından düzenlenen Balfour Deklarasyonu'nun
100. Yılı Konferansında:” Filistin, Yüzyıllık İşgal, Yüzyıllık Direniş”
temalı bir konuşma yaptınız. Geriye dönüp bakıldığında manzara nasıl
görünüyor. Filistinlilerin de yanlış yaptığı durumlar hiç olmadı mı?
Filistin halkı her türlü olumsuzluğa rağmen, yüz yıldır direniyor.
Esasen özgürlüğü ve haysiyeti için mücadelede kararlı olan bir insanı
da, bir halkı da yenmek mümkün değildir… Her halde bilinen insanlık
tarihinde hiç bir halk yoktur ki, kendisine yönelen onca baskıya,
teröre, şiddete, işkenceye, aç ve susuz bırakmaya, evini-barkını
yıkmaya, insanlık dışı muameleye, yalana, utanmazlığa rağmen aralıksız
direnişi sürdürebilsin… Filistin halkı bunu bu güne kadar akıl almaz
bedeller ödemek pahasına başardı… Yenilgiyi asla kabul etmedi.
Bölgede anti-emperyalist, anti-kolonyalist mücadelenin yenilgisi,
Filistin macadelesini olumsuz etkiledi. Filistin halkı hak ettiği
dayanışmadan mahrum kaldı… Fakat bu, mücadeleyi yürüten örgütlerin,
önderliklerin hatasını görmezden gelmeyi gerektirmez. Nitekim, Silahlı
mücadeleden vazgeçilmesi tarihi bir hata idi… Daha sonra da Hamas'ın
Filistin halkının gerçek müttefikleri olan İran, Suriye ve Lübdan
Hizbullah'ına sırt çevirip, Politik İslamcılara yamanma saçmalığı,
ancak ihanet kelimesiyle ifade edilebilirdi…
Aslında
Filistin halkı yapması gerekini fazlasıyla yaptı yapıyor ama onunla
dayanışma içinde olması gerekenler maalesef aynı performansı
gösteremedi… Bu, “Büyük İnsanlığın” büyük bir ayıbıdır… 2002 Nisanında
Filistin üzerine Siyonistlerin bombaları yağarken, Ramallah'da bir
kadın: “Bu insanlığın bir parçası olmaktan utanıyorum” diye haykırmıştı…
Aslında o bombalar hepimizin üzerine yağıyordu… Önümüzdeki dönemde
Filistin halkının özgürlüğünün kendi özgürlüğümüz olduğu bilinciye
haraket etmek ve gereğini yapmak için bir engel var mı?
Yaşasın Filistinli kahraman çocukların, gençlerin, yaşlıların, kadınların, erkeklerin mücadelesi…
Bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum hocam…
Ben de sana…