Şrift ölçüsü:
A+
A
A-
13 Şubat 2018

Abdulbari Atvan: İran, Suriye, Lübnan ve Filistin’in karşısında İsrail’in kazanacağına inanmıyorum

Son iki gün içerisinde İsrail televizyonlarında yayınlanan haberlerde ve gazetelerdeki haber manşetlerinde İran’la büyük bir savaşa girilmesinin “an meselesi” olduğu ifade ediliyor. Çünkü İsrail, sınırında İran güçlerinin varlığını kabullenemiyor. Hatta İsrail’in Yapı İşleri Bakanı Yoav Galant “İran, Suriye ve Hizbullah’tan oluşan şer üçgeninin bozulması”nı talep edecek kadar ileriye gitti.


    Bu manşetler İsrail’in gücünü değil, aksine içinde bulunduğu endişe ve korkuyu ifade ediyor. Özellikle de bir “drone”un işgal altındaki El-Celil’in hava sahasına sızması, İsrail’in “gelişmiş” olarak tanımladığı bir uçağının Suriye’ye ait 1970’lerden kalma “kullanılamaz” denilebilecek eski bir füze tarafından düşürülmesi bu duruma gelinmesinin sebepleri arasında… 


    İsrail’e ait olan F16’nın düşürülmesi teknolojik gelişmişlik seviyesi sebebiyle askeri anlamda bir dönüm noktası oldu. Bu durum bize 1960 yılının Mayıs ayında ABD ve SSCB arasındaki soğuk savaş hız kesmeden devam ederken SSCB’ye ait olan “S-75” model füzenin Rusya hava sahasında bulunan “U2” tipi Amerikan casus uçağını düşürdüğü zamanı hatırlattı. Amerika’da Dwight Eisenhower’in, Rusya’da ise Nikita Kruşçev’in başkan koltuğunda olduğu bu süreçte Amerikan casus uçağının düşürülmesi ve sisteminin ele geçirilmesi o zaman için Amerika’ya vurulmuş büyük bir darbe olmuştu ve Amerika Sovyetlerin sırrına vakıf olmadığı yeni bir casus uçağı üretmek zorunda olduğu için bunun bedelini milyar dolarlarla ödemişti. 


    Düşen F16, Arap hava sahasında düşen üçüncü F16 olma özelliğini taşıyor. Birincisi Fas’a aitti ve Yemen’deki Husiler tarafından düşürülmüştü. Ürdünlü pilot Muaz El-Kesasibe’nin kullandığı ikinci F16 ise Ürdün’e aitti ve Daeş tarafından Irak hava sahasında düşürülmüştü. Üçüncüsü ve en önemlisi ise İsrail’e ait olan F16 oldu ve Suriye’ye ait bir füzeyle düşürüldü. 


    *


    Ürdün ve Fas’a ait olan uçaklar İsrail’in modern ve gelişmiş uçağının aksine kullanılmayan eski tür uçaklardı. Bu yüzden de İsrail’in bu uçağının değeri ve dünya pazarındaki şöhreti tamamıyla yerle bir oldu. Hizbullah’a ait füzeler Almanya’ya ait olan “Leopard” ve Amerika’ya ait olan “Abrams” muharebe tanklarına denk düşen İsrail’e ait muharebe tankı “Merkava”yı yerle bir ettiği zaman da benzeri bir durum yaşanmıştı. O zamana kadar Merkava’nın şöhreti öyle bir yayılmıştı ki, Hindistan Merkava üzerinden 2 Milyar dolarlık büyük bir anlaşma yapmıştı. 


    İran Suriye’den çekilmedi. Çünkü Suriye’ye bizzat hükümetinin davetiyle gelmişti ve Suriye’de yaklaşık 6 seneden beri savaşıyor. Bu süre zarfında maddi boyutun yanı sıra çok sayıda askerini kaybeden İran Suriye Devletinin ve Devlet Başkanının bugünkü durumuna gelmesinde ve Amerika’nın bölgeye yönelik olarak daha önceden eşi benzeri görülmemiş komplosuna karşı mücadele etmede büyük rol oynadı. Aynı şekilde direnişin askeri kolu olan Lübnan merkezli Hizbullah da aynı tavrı ortaya koydu. Bu anlamda İsrailli bakanın bu üçgenin dağıtılmasını ve İran ve güçlerinin kendi sınırlarına geri dönmesini talep etmesi basit bir siyaset anlayışına sahip olunduğunu ortaya koyuyor. 


    Neticede İsrailli generallerin ve Tel Aviv’deki üst düzey siyasetçilerin dilinden dökülen tehditleri göz önünde bulundurduğumuzda İran ve İsrail arasında çıkacak olan savaşın “an meselesi” olduğu anlaşılıyor. Peki, bu savaşın sahası neresi olacak?


    Bu noktada göz önünde bulundurulması gereken iki ihtimal var; 


    Birincisi; İsrail uçaklarını İran’ı bombalamak üzere harekete geçirir ve tüm nükleer tesislerini, ekonomik ve askeri alt yapısını doğrudan yapılacak bir savaş için hazırlar. 


    İkincisi; bu savaş Lübnan ya da Suriye topraklarında bir vekalet savaşı olarak yapılır. 


    Birinci ihtimal zayıf gözüküyor. Çünkü İran’ın işgal altındaki Filistin topraklarına uzaklığı yaklaşık 2000 mil’den fazla… Bu ise neredeyse yarım kıta uzaklığında… İsrail yönetiminin başarılı olacaklarına dair en küçük bir ümidi dahi olsaydı, 8 seneden beri İran’ı bombalamakla ve nükleer santrallerini yerle bir etmekle tehdit etmekle kalmaz, tereddüt etmeden eyleme geçerdi. İkinci ihtimal daha yüksek gözükse de orada da büyük riskler var. 


    Bu risklerin başında Rusya’nın siyasi ve askeri gücü geliyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İsrail’in Suriye’deki en büyük stratejik başarısını yıkmasına izin vereceğini sanmıyorum. İkinci tehlike ise, yüz binlerce füzenin İsrail’i vuracak ve büyük şehirlerini tarumar edecek olması… Eğer İran’ın 350 dolar değerindeki droneları İsrail hava sahasına girerek Ben Gurion Havaalanının saatlerce kapatılmasına, Hayfa ve Tel Aviv’deki sığınakların açılmasına ve İsrail’e ait bir uçağın düşmesine sebep olursa neler olur? Suriye, Lübnan, İran ve Gazze’den atılan füzeler İsrail’in üstüne yağmur gibi yağmaya başladığında nasıl bir durum ortaya çıkar? Üçüncüsü ise büyük bir savaş tecrübesi kazanan Suriye ordusunun dönüşü… Askeri ve teknik gücünü geliştiren Suriye ordusunun böyle bir savaşa olan hazırlığı öncesine göre çok daha iyi olur mu?


    İran’ın Suriye’de hava ya da deniz üsleri kurmaya ihtiyacı yok. Suriye topraklarının tamamı İran’a açık… Benzeri şekilde herhangi bir savaşa, özellikle de Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı işgal eden İsrail’e karşı bir savaşa girilmesi halinde şehadete dek savaşmaya hazır olan Afganistan’dan ve Pakistan’dan gelen silahlı güçlere de açık… 


    İsrail uçağının eski bir füzeyle düşürülmesi, askeri faaliyet alanındaki sürprizlerin zirvesi oldu. S 200 füzesinin İsrail’e “Bundan daha fazlasını saklıyoruz. Gelin, tecrübe edin. Sizi taş devrine döndüreceğiz!” mesajı vermek için Suriyeli, İranlı ve Lübnanlı uzmanlar tarafından geliştirilip modern bir şekle getirilmiş olabileceği ihtimalini de uzak görmüyoruz. 


    *


    İsrail büyük ve güçlü bir askeri tersaneye sahip olabilir. Ancak buna rağmen çok kere kendisinden güçlü olduğunu ortaya koyan İran’ı yıkmayı başaramıyor. Buna mukabil İran ve müttefikleri İsrail’i defalarca yenilgiye uğrattılar. İsrail’in hava üstünlüğü sayesinde Arapları yenilgiye uğrattığı devir geçti. Savaşlarda kazanmanın ya da yenilmemenin ifadesi “direnmek” ve “savaşın süresini uzatmak” oldu. Suriye-İran-Lübnan-Filistin ittifakı bugüne kadar yardıma muhtaç olmadığı gibi bugünden sonra da psikolojik ve askeri anlamda daha hazırlıklı gireceği bu savaşlarda yardıma muhtaç olmayacaktır. 


    Uçak düşürülerek elde edilen bu başarının en büyük tehlikesi İsrail’in askeri prestijini kaybetmesi, Arap halklarının yeniden kendine ve direniş ekseninin gücüne güvenmeye başlaması, hava ve karadaki güç dengelerinin bozulması oldu. Nitekim tüm bu tehditler ve İsrail’in Suriye’de 12 hedefi vurmasının amacı İsrail’deki kamuoyunu yatıştırmak, yıkılan maneviyatlarını yükseltmek ve acının dozunu hafifletmekti. 


    Şayet direniş ekseni ve işgalci İsrail devleti arasında bir savaşa girilirse –yalnızca İran demiyoruz- bu İsrail’in son ve gerçek tecrübesi olacaktır. Bu kez, binlerce yıldır bu topraklarda kök salmış olan İran, Suriye, Lübnan ve Filistin’in karşısında İsrail’in kazanacağına inanmıyoruz.


    Son iki gün içerisinde İsrail televizyonlarında yayınlanan haberlerde ve gazetelerdeki haber manşetlerinde İran’la büyük bir savaşa girilmesinin “an meselesi” olduğu ifade ediliyor. Çünkü İsrail, sınırında İran güçlerinin varlığını kabullenemiyor. Hatta İsrail’in Yapı İşleri Bakanı Yoav Galant “İran, Suriye ve Hizbullah’tan oluşan şer üçgeninin bozulması”nı talep edecek kadar ileriye gitti.


    Bu manşetler İsrail’in gücünü değil, aksine içinde bulunduğu endişe ve korkuyu ifade ediyor. Özellikle de bir “drone”un işgal altındaki El-Celil’in hava sahasına sızması, İsrail’in “gelişmiş” olarak tanımladığı bir uçağının Suriye’ye ait 1970’lerden kalma “kullanılamaz” denilebilecek eski bir füze tarafından düşürülmesi bu duruma gelinmesinin sebepleri arasında… 


    İsrail’e ait olan F16’nın düşürülmesi teknolojik gelişmişlik seviyesi sebebiyle askeri anlamda bir dönüm noktası oldu. Bu durum bize 1960 yılının Mayıs ayında ABD ve SSCB arasındaki soğuk savaş hız kesmeden devam ederken SSCB’ye ait olan “S-75” model füzenin Rusya hava sahasında bulunan “U2” tipi Amerikan casus uçağını düşürdüğü zamanı hatırlattı. Amerika’da Dwight Eisenhower’in, Rusya’da ise Nikita Kruşçev’in başkan koltuğunda olduğu bu süreçte Amerikan casus uçağının düşürülmesi ve sisteminin ele geçirilmesi o zaman için Amerika’ya vurulmuş büyük bir darbe olmuştu ve Amerika Sovyetlerin sırrına vakıf olmadığı yeni bir casus uçağı üretmek zorunda olduğu için bunun bedelini milyar dolarlarla ödemişti. 


    Düşen F16, Arap hava sahasında düşen üçüncü F16 olma özelliğini taşıyor. Birincisi Fas’a aitti ve Yemen’deki Husiler tarafından düşürülmüştü. Ürdünlü pilot Muaz El-Kesasibe’nin kullandığı ikinci F16 ise Ürdün’e aitti ve Daeş tarafından Irak hava sahasında düşürülmüştü. Üçüncüsü ve en önemlisi ise İsrail’e ait olan F16 oldu ve Suriye’ye ait bir füzeyle düşürüldü. 


    *


    Ürdün ve Fas’a ait olan uçaklar İsrail’in modern ve gelişmiş uçağının aksine kullanılmayan eski tür uçaklardı. Bu yüzden de İsrail’in bu uçağının değeri ve dünya pazarındaki şöhreti tamamıyla yerle bir oldu. Hizbullah’a ait füzeler Almanya’ya ait olan “Leopard” ve Amerika’ya ait olan “Abrams” muharebe tanklarına denk düşen İsrail’e ait muharebe tankı “Merkava”yı yerle bir ettiği zaman da benzeri bir durum yaşanmıştı. O zamana kadar Merkava’nın şöhreti öyle bir yayılmıştı ki, Hindistan Merkava üzerinden 2 Milyar dolarlık büyük bir anlaşma yapmıştı. 


    İran Suriye’den çekilmedi. Çünkü Suriye’ye bizzat hükümetinin davetiyle gelmişti ve Suriye’de yaklaşık 6 seneden beri savaşıyor. Bu süre zarfında maddi boyutun yanı sıra çok sayıda askerini kaybeden İran Suriye Devletinin ve Devlet Başkanının bugünkü durumuna gelmesinde ve Amerika’nın bölgeye yönelik olarak daha önceden eşi benzeri görülmemiş komplosuna karşı mücadele etmede büyük rol oynadı. Aynı şekilde direnişin askeri kolu olan Lübnan merkezli Hizbullah da aynı tavrı ortaya koydu. Bu anlamda İsrailli bakanın bu üçgenin dağıtılmasını ve İran ve güçlerinin kendi sınırlarına geri dönmesini talep etmesi basit bir siyaset anlayışına sahip olunduğunu ortaya koyuyor. 


    Neticede İsrailli generallerin ve Tel Aviv’deki üst düzey siyasetçilerin dilinden dökülen tehditleri göz önünde bulundurduğumuzda İran ve İsrail arasında çıkacak olan savaşın “an meselesi” olduğu anlaşılıyor. Peki, bu savaşın sahası neresi olacak?


    Bu noktada göz önünde bulundurulması gereken iki ihtimal var; 


    Birincisi; İsrail uçaklarını İran’ı bombalamak üzere harekete geçirir ve tüm nükleer tesislerini, ekonomik ve askeri alt yapısını doğrudan yapılacak bir savaş için hazırlar. 


    İkincisi; bu savaş Lübnan ya da Suriye topraklarında bir vekalet savaşı olarak yapılır. 


    Birinci ihtimal zayıf gözüküyor. Çünkü İran’ın işgal altındaki Filistin topraklarına uzaklığı yaklaşık 2000 mil’den fazla… Bu ise neredeyse yarım kıta uzaklığında… İsrail yönetiminin başarılı olacaklarına dair en küçük bir ümidi dahi olsaydı, 8 seneden beri İran’ı bombalamakla ve nükleer santrallerini yerle bir etmekle tehdit etmekle kalmaz, tereddüt etmeden eyleme geçerdi. İkinci ihtimal daha yüksek gözükse de orada da büyük riskler var. 


    Bu risklerin başında Rusya’nın siyasi ve askeri gücü geliyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İsrail’in Suriye’deki en büyük stratejik başarısını yıkmasına izin vereceğini sanmıyorum. İkinci tehlike ise, yüz binlerce füzenin İsrail’i vuracak ve büyük şehirlerini tarumar edecek olması… Eğer İran’ın 350 dolar değerindeki droneları İsrail hava sahasına girerek Ben Gurion Havaalanının saatlerce kapatılmasına, Hayfa ve Tel Aviv’deki sığınakların açılmasına ve İsrail’e ait bir uçağın düşmesine sebep olursa neler olur? Suriye, Lübnan, İran ve Gazze’den atılan füzeler İsrail’in üstüne yağmur gibi yağmaya başladığında nasıl bir durum ortaya çıkar? Üçüncüsü ise büyük bir savaş tecrübesi kazanan Suriye ordusunun dönüşü… Askeri ve teknik gücünü geliştiren Suriye ordusunun böyle bir savaşa olan hazırlığı öncesine göre çok daha iyi olur mu?


    İran’ın Suriye’de hava ya da deniz üsleri kurmaya ihtiyacı yok. Suriye topraklarının tamamı İran’a açık… Benzeri şekilde herhangi bir savaşa, özellikle de Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı işgal eden İsrail’e karşı bir savaşa girilmesi halinde şehadete dek savaşmaya hazır olan Afganistan’dan ve Pakistan’dan gelen silahlı güçlere de açık… 


    İsrail uçağının eski bir füzeyle düşürülmesi, askeri faaliyet alanındaki sürprizlerin zirvesi oldu. S 200 füzesinin İsrail’e “Bundan daha fazlasını saklıyoruz. Gelin, tecrübe edin. Sizi taş devrine döndüreceğiz!” mesajı vermek için Suriyeli, İranlı ve Lübnanlı uzmanlar tarafından geliştirilip modern bir şekle getirilmiş olabileceği ihtimalini de uzak görmüyoruz. 


    *


    İsrail büyük ve güçlü bir askeri tersaneye sahip olabilir. Ancak buna rağmen çok kere kendisinden güçlü olduğunu ortaya koyan İran’ı yıkmayı başaramıyor. Buna mukabil İran ve müttefikleri İsrail’i defalarca yenilgiye uğrattılar. İsrail’in hava üstünlüğü sayesinde Arapları yenilgiye uğrattığı devir geçti. Savaşlarda kazanmanın ya da yenilmemenin ifadesi “direnmek” ve “savaşın süresini uzatmak” oldu. Suriye-İran-Lübnan-Filistin ittifakı bugüne kadar yardıma muhtaç olmadığı gibi bugünden sonra da psikolojik ve askeri anlamda daha hazırlıklı gireceği bu savaşlarda yardıma muhtaç olmayacaktır. 


    Uçak düşürülerek elde edilen bu başarının en büyük tehlikesi İsrail’in askeri prestijini kaybetmesi, Arap halklarının yeniden kendine ve direniş ekseninin gücüne güvenmeye başlaması, hava ve karadaki güç dengelerinin bozulması oldu. Nitekim tüm bu tehditler ve İsrail’in Suriye’de 12 hedefi vurmasının amacı İsrail’deki kamuoyunu yatıştırmak, yıkılan maneviyatlarını yükseltmek ve acının dozunu hafifletmekti. 


    Şayet direniş ekseni ve işgalci İsrail devleti arasında bir savaşa girilirse –yalnızca İran demiyoruz- bu İsrail’in son ve gerçek tecrübesi olacaktır. Bu kez, binlerce yıldır bu topraklarda kök salmış olan İran, Suriye, Lübnan ve Filistin’in karşısında İsrail’in kazanacağına inanmıyoruz.

994 بازدید
در حال ارسال اطلاعات...