
Devekuşu başını kuma gömebilir ama poposu açıkta kalacaktır
Dünya'daki
jeopolitik denge son bir ayda tamamen değişti. Değişen dengeleri düzgün
okumazsak doğru dış politika izlememiz mümkün olmayacaktır.
Rusya
Federasyonu (RF) Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, 1 Mart'ta yaptığı
tarihi konuşma, dünya medyası tarafından görmezden gelindi. Türkiye'de
de bazı medya organları konuyu, “Putin'in ulusa sesleniş konuşması
uyuttu” başlığı ile geçiştirdi. Dünya'nın geleceğini ve bölgemizdeki
gelişmeleri derinden etkileyecek bu önemli konuşmanın kodlarını çözmemiz
gerekiyor.
Putin, konuşmasının neredeyse yarısını yeni
geliştirdikleri silahların tanıtımına ayırmıştı. Putin'in vermek
istediği mesajı anlayabilmek için biraz tarih bilgisine ihtiyacımız var.
Balistik füze savunma (ABM) anlaşması ile kurulan dehşet dengesi
Soğuk
Savaş'ın tüm şiddetiyle devam ettiği bir dönemde Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) Küba'ya nükleer başlık taşıyan füzeler
yerleştirmesiyle birlikte yaşanan krizde Dünya, nükleer savaşın
eşiğinden döndü. Tehlikenin büyüklüğünün farkına varan iki büyük güç ABD
ve SSCB, aralarında yaptıkları bir dizi anlaşma ile bir yumuşama
dönemini başlattılar.
Bu dönemin en önemli anlaşmalarından
birisi Anti Balistik Füze Anlaşması (ABM-Anti-Ballistic Missile Treaty)
idi. 1972 yılında imzalanan anlaşmaya göre; taraflar ülkelerinin
tamamının güvenliğini sağlayacak füzesavar sistemleri
geliştirmeyeceklerini, sadece ve sadece topraklarının küçük bir kısmını
koruyacak bu tür imkânlara sahip olabileceklerini taahhüt ediyorlardı.
Bu kapsamda Ruslar füze savunma sistemlerini kıtalar arası balistik füze
üslerinin bulunduğu Moskova çevresine, Amerikalılar da aynı mantıkla
Grand Forks bölgesine yerleştirdi.
Anlaşma, tarafları nükleer
silah kullanmaktan caydırmaya yönelik bir çerçevede tasarlanmıştı.
Taraflar ülkelerinin tamamını savunamayacakları için karşı tarafa bir
nükleer saldırı yapmaktan kaçınacaklar, böylece nükleer savaş olasılığı
azaltılmış olacaktı. Bu mekanizmaya “karşılıklı yok etme garantisi” adı
verilmişti (Mutually Assured Destruction).
ABD'nin ABM anlaşmasından çekilmesi yeni silahlanma yarışının başlangıcı oldu
George
W. Bush yönetimindeki ABD, ülkesine yönelik İran ve Kuzey Kore gibi
“haydut” devletlerden gelebilecek füze tehdidini gerekçe göstererek 2002
yılında bu anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi. İktidardaki
Neokonlar, SSCB'nin dağıldığını, RF'nin bir daha kendine gelemeyeceğini
düşünerek, tek hâkimin ABD olduğu yeni bir dünya düzeni inşa etme
operasyonlarına başladı. Afganistan ile başlayıp Irak ile devam eden
benzer operasyonları Washington'un sürdürebilmesi için kendi
topraklarını RF ve Çin'den gelebilecek füze tehditlerine karşı tam
koruma altına alması gerekiyordu.
Bu maksatla Pentagon,
NATO'nun genişleme politikasını da kullanarak yeni üye yaptığı ülkelerle
RF'nin sınırlarına yaklaşırken, bu ülkelere yerleştirdiği balistik füze
savunma sistemleriyle Moskova'nın kıtalar arası nükleer başlıklı
balistik füze atış merkezlerini kuşatma altına almaya başladı. [1]
ABD'nin
geliştirdiği bu füze savunma sistemleri, içerisinde geçen “savunma”
kelimesinin aksine savunmaya yönelik değil tam tersi taarruza yönelik
bir hamleydi. Bu sistemlerin sağladığı koruma ile kendi topraklarını
emniyet altına alan Pentagon, Dünya'nın istediği bölgesinde pervasızca
operasyon yapabilecekti. Hatta tehdit gördüğünde RF'yi bile nükleer
silahlarla vurabilecekti. Çünkü Moskova'dan gelebilecek karşı saldırıyı
durdurma potansiyeline sahip olacaktı.
RF, anlaşmanın
bozulmasına taraftar olmasa da o yıllardaki zayıf durumu nedeniyle
etkili bir karşılık veremedi. 2007 yılına geldiğimizde Putin ilk ciddi
çıkışını yaptı.
43. Münih Güvenlik Konferansında konuşan
Putin; “ABD'nin yalnızca kendisinin egemen olduğu, dünya jandarması gibi
davranarak her istediğini dikte ettirebileceği, dünya ile ilgili
kararların tek bir noktadan verileceği, tek kutuplu bir dünya yaratmak
istediğini, bu girişimin ahlâken uygun olmadığı gibi başarısızlığa da
mahkûm olacağını, bu gidişata karşı koyacaklarını, Washington'un
geliştirdiği küresel füze savunma sistemi ile RF'nin nükleer
kapasitesini bertaraf etmek istediğini, Moskova'nın buna müsaade
etmeyeceğini, mevcut ekonomik ve finansal sıkıntılar göz önüne
alındığında RF'nin bu tehdide asimetrik olarak karşılık vereceğini” ilan
etti. [2] Dünya, o günden beri RF'nin yeni silah sistemleri üzerinde
var gücüyle çalıştığını 1 Mart itibariyle tüm açıklığı ile görmüş oldu.
Bu
konuya tekrar döneceğiz. Ancak Moskova kendisini sadece silahlarla
savunmak niyetinde değildi. Amerikan dolarına karşı da çok ciddi bir
savaş açtı.
Dolar yenilmeden ABD yenilmez
Dünya
Savaşı'nı iki nükleer silah kullanarak yaptığı büyük güç gösterisiyle
bitiren ABD, yeni dünya düzenini belirleyen asıl aktör olmuştu. Yeni
düzende “Dolar”, altına endekslenerek dünya ticaret para birimi haline
getirilmişti. Savaşta yıkılan Avrupa'nın ekonomik gücünü tekrar
kazanmasıyla birlikte, kazandığı dolarlar karşılığında Amerikan Merkez
bankasından sürekli altın talep etmesi, 1971 yılına gelindiğinde
Washington'un doların altın karşılığı olmasını sağlayan uluslararası
para anlaşması Bretton Woods'tan çekilmesine neden oldu. Bu dönemde
dolar hızla devalüe oldu. Washington'un bu soruna bulduğu çözüm,
günümüzde de devam eden petro-dolar sistemiydi. 1973 yılında Suudi
Arabistan ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı (OPEC-Organization of
Petroleum Exporting Countries) üyesi ülkeler ile yapılan anlaşma gereği
bahse konu ülkeler petrolü sadece dolar ile satacak, karşılığında da
ABD, bu monarşilerin iktidarda kalmasını sağlayacaktı.
Bu
anlaşma sonucu dünyada artan dolar talebi Washington'a eskisinden daha
büyük bir avantaj sağlamıştı. Washington ürettiği kamusal borca
bakmaksızın artık istediği kadar para basabiliyor veya bir başka deyişle
istediği kadar para harcayabiliyordu. Bu yeni parasal düzen ABD'nin
önce SSCB ve sonrasında RF ve Çin gibi jeopolitik hasımlarına karşı
stratejik bir üstünlük kazanmasına vesile oldu. Örneğin, Pentagon'un
Afganistan (2001) ve Irak (2003) harekâtlarının maliyeti 6 trilyon
dolardı. Fakat bu inanılmaz rakam, para basma imkânı olan Washington
için önemli değildi. Dünyada dolar kullanılmaya devam ettikçe ABD'nin
askeri harcamalarını, dolayısıyla dünya hâkimiyetine gidişini durdurmak
mümkün değildi. 2008 küresel krizi ile birlikte Washington'un
karşılıksız para basma işini abartması, Rusya ve Çin'in bu haksız
rekabete çözüm aramasına sebep oldu. Bu arayışa neden olan diğer bir
önemli faktör, Washington'un yaptığı tek taraflı küresel müdahalelerdi.
1999'da Yugoslavya müdahalesi ile başlayan bu süreç, petrol satışında
dolar yerine avro kullanmayı deneyen Saddam'ın devrilmesiyle devam etti.
Halen devam eden benzer operasyonlar, ABD'nin Avrasya entegrasyonunu
engellemek için sürdürdüğü Rusya, Çin ve İran'ı kuşatma stratejisinin
bir parçasıydı [3].
Doların gücü kırılmadan kendisini
koruyamayacağını düşünen RF, dolara bir çeşit savaş açtı. Bu savaşa
sonradan Çin ve İran da katıldı. Bahse konu ülkeler, çeşitli yöntemlerle
kendi para birimleri üzerinden ticaret yaparak dolardan kaçış
‘‘de-dollarisation'' sürecini başlattılar.
Bu süreçteki
öldürücü darbe, dünyanın bir numaralı petrol alıcısı olan Çin'den geldi.
13 Aralık 2017 tarihinde Çin, Şangay vadeli işlemler borsasında dolar
yerine yuan üzerinden petrol alım satımına imkân tanıyan mekanizmayı
yürürlüğe koydu. Ayrıca Çin, bu alışverişi daha cazip hale getirmek için
alıcı ve satıcılara, ellerindeki yuanı Şangay ve Hong Kong borsalarında
altına çevirme imkânı tanıdı. Petrolün artık dolar yerine altına
endeksli yuan ile satılacak olması zamanla petro-dolar sistemini
çökertebilirdi [4]. Bu gelişme Washington'u panikletti.
Pentagon İran veya Kuzey Kore müdahalesine hazırlanıyordu
Beyaz
Saray, 19 Aralık 2017 tarihinde açıkladığı Ulusal Güvenlik Strateji
Belgesine; “Çin ve Rusya, Amerika'nın güvenlik ve refahını zayıflatarak
onun gücüne, etkisine ve çıkarlarına meydan okumaktadır” benzeri birçok
ifade koyarak, bahse konu iki ülkeyi hasım konumuna taşıyarak açıktan
hedef aldı. Zaten İran çok uzun süredir hedefteydi.
Ulusal
Güvenlik Strateji Belgesi'nden kısa bir süre sonra, Pentagon'un Amerikan
ordusunun stratejik hedeflerinin çerçevesini çizen ABD Ulusal Savunma
Strateji Belgesi'ni yayımlamasıyla birlikte dünyada eş zamanlı çok
önemli gelişmeler yaşandı.
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik
Konseyi daimî üyeleri ABD, RF, Çin, Fransa ve İngiltere ile Almanya'dan
oluşan P5 + 1 ülkeleri ile İran arasında, Tahran'ın nükleer
çalışmalarını durdurması karşılığı uygulanan ambargonun gevşetilmesini
öngören bir anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmadan sonra petrol satışları
artan İran, Çin'in kurduğu petro-yuan borsasına petrol sağlayan en
önemli ülke haline geldi.
Petro-dolar çevrimini ayakta tutmak
için Washington'un yeni oluşmaya başlayan petro-yuan borsasını
baltalamaktan başka çaresi yok gibiydi. Muhtemelen bu sebeple Trump, 12
Ocak'ta yaptığı konuşmada İran ile yapılan anlaşmayı 120 günlüğüne son
kez uzatacağını açıkladı. Bu açıklamaya paralel olarak İran'da hayat
pahalılığı nedeniyle başlayan gösteriler birdenbire ülke çapına yayıldı.
Takiben kadınların başörtüsü protestoları ve tarikatların sokağa
çıkmasıyla devam eden olaylar İran'a yapılacak askeri müdahale öncesi
harekât ortamının bir ‘‘renkli devrim'' operasyonuyla şekillendirilmesi
olarak yorumlandı.
İran veya Kuzey Kore operasyonunun
yaklaştığını gören Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, 3 Ocak'ta, Çin Halk
Kurtuluş Ordusu Merkez Komutanlığı'nı ziyaret ederek binlerce askere
hitaben yaptığı konuşmada; “ölümden korkmayın savaşa hazır olun” [5]
diyerek, ABD'ye karşı koyacakları mesajını verdi.
02 Şubat
2018'de Pentagon, bir senedir üzerinde çalıştığı yeni “nükleer durum
gözden geçirme” (Nuclear Posture Review-NPR) dokümanını kamuoyuna
açıkladı. Doküman, nükleer silahların modernize edilmesinin yanı sıra
düşük güce sahip (20 kiloton altı) yeni nükleer başlıklar yapılmasını ve
bu başlıkların denizaltılardan atılabilen seyir füzeleri ile de
kullanılabilmesini ön görüyordu. Ayrıca dokümanda Washington'un “ilk
nükleer silah kullanan olmama” sözünden vaz geçtiği anlaşılıyordu [6].
Pentagon'un aslında yeni nükleer başlık geliştirmesine gerek yoktu.
Hâlihazırda İncirlik Üssü'nde de bulunan ve F-35 uçaklarından atılabilen
B61-12 nükleer bombaları bu iş için kullanılabilir veya bu başlıklar
küçük tadilatla seyir füzelerine de yerleştirilebilirdi. Bu gelişme
ABD'nin olası bir çatışmada taktik nükleer silah kullanmaya
hazırlandığının bir göstergesiydi.
Kuzey Kore, “nükleer durum
gözden geçirme” (NPR) dokümanını kendisine yapılacak nükleer silahların
da kullanılacağı bir müdahalenin kesin habercisi olarak algıladı. Zaman
kazanmak maksadıyla 26 Şubat'ta nükleer silahlardan vazgeçme ve
ilişkileri normalleştirme konusunda Washington'la masaya oturmakta
istekli olduğunu bildirdi. Trump bu teklife pek sıcak bakmadı [7].
Trump,
İran ile yapılan anlaşmanın 120 günlüğüne son kez uzatıldığını
söylemişti. Bu süre 12 Mayıs tarihine denk geliyor. İran'a uygulanan
ambargo tekrar ağırlaştırılırsa Tahran, Washington'un anlaşmayı
bozmasını gerekçe göstererek tekrar nükleer çalışmalarına başlayacaktır.
Zaten hâlihazırda faaliyette olan Buşehr Nükleer santralinde kullanılan
yakıt, kullanım sonrası nükleer silahların yapılabileceği plütonyuma
dönüşmektedir. Santrale yakıtı RF temin etmekte, oluşan atık maddeyi de
teslim almaktadır. Yapılacak küçük bir ayarlama, İran'ın çok kısa sürede
nükleer silah yapmasını sağlar. Yani büyük kriz kapıdaydı.
Bütün
bu gelişmelere paralel olarak Putin, ABD'nin arka arkaya yayınladığı üç
stratejik dokümanı da göz önüne alarak, Washington'un bu yaz İran veya
Kuzey Kore'ye mutlaka bir askeri operasyon yapacağına kanaat getirdi. RF
lideri, 3'üncü Dünya Savaşı'na yol açabilecek olası bir yanlışlığı
önlemek maksadıyla 1 Mart tarihinde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında
elindeki son ve en önemli kozları ortaya koydu.
Rusya Federasyonu'nun güç gösterisi
Yavaş yavaş asıl konumuza geliyoruz. Ama önce Putin'in en önemli koz olarak dünyaya tanıttığı silahlardan biraz bahsedelim:
1.
Kıtalar Arası Balistik Füze Sarmat (RS-28): Bu füze 10 ila 15 adet
nükleer başlık taşıyabiliyor. Füzenin herhangi bir menzil kısıtlaması
yok. Menzil sorunu olmaması füzeye, Kuzey Kutbu veya Güney Kutbu
üzerinden ABD'ye taarruz etme kabiliyeti sağlayarak, daha çok kuzeyden
gelecek tehdide yönelik olarak konuşlanmış Washington'un füze savunma
sistemlerini bertaraf etme imkânı sağlıyor. Ayrıca füze hipersonik (5
mach ve üzeri) bir süratte uçtuğu için karşı tarafa yeterli reaksiyon
süresi bırakmadığı gibi, atmosfer içine girdikten sonra rota değişikliği
yapabilmesi bu korkunç silahı neredeyse önlemez hale getiriyor. Füzenin
testleri başarıyla tamamlanmış durumda. Silahın daha önce açıklanan
2020 yılında harekâta hazır olma tarihinden çok daha önce envantere
girmesi bekleniyor [8].
2. Seyir Füzesi: Bu füzenin bir çeşit
nükleer enerji ünitesiyle çalışan motorla teçhiz edilmesi, silahın
teorik olarak sonsuz bir menzile sahip olmasını sağlıyor. Füze, alçak
irtifadan arazi maskelemesi ile uçarak ve sürekli rota değiştirerek
savunma sistemlerinden kaçabiliyor. İlave olarak füzenin çok küçük radar
yansıması ile görünmez (stealth) özelliğe sahip olması da yakalanma
olasılığını iyice azaltıyor. Füze, seyir esnasında ses altı bir süratte
uçarken, hedefe yaklaştığında hipersonik bir sürate çıkıyor. Nükleer
başlık taşıyabildiği gibi konvansiyonel başlık taşıyabilen füze, ticari
gemisi veya balıkçı teknesi gibi beklenmedik platformlardan ve dünyanın
herhangi bir yerinden fırlatılabiliyor. Bu özellikler füzeye, sadece
Amerika'daki hedefleri değil dünyanın herhangi bir yerindeki tüm
Amerikan hedeflerini vurma imkânı tanıyor [9].
3. İnsansız
Nükleer Denizaltı: Çok küçük bir nükleer reaktörle çalışan bu denizaltı
aslında bir çeşit torpido. Tahmin edileceği üzere bu torpidonun menzil
problemi yok (6200 NM). Konvansiyonel veya nükleer başlık taşıyabiliyor.
Çok derinden, çok sesiz ve çok hızlı hareket edebiliyor. Su altında bu
torpidoyu durdurabilecek herhangi bir silah teknolojisi şu an dünyada
mevcut değil. Bu silah uçak gemisi görev guruplarına veya kıyıya konuşlu
askeri veya sivil tesislere taarruz etmek için tasarlanmış [10].
4.
Hipersonik Nükleer Silah (Avangard): Bu silah kıtalar arası bir
balistik füze ile atmosferin dışına atıldıktan sonra atmosfere 20 Mach
üzerinde bir süratle girerek hedefine bir meteor gibi ateş topu şeklinde
yaklaşıyor. Yüksek hız sebebiyle silahın yüzeyindeki sıcaklık 1600-2000
C dereceye çıkmasına rağmen, kullanılan kompozit malzeme sayesinde
silah atmosfer içerisinde savunma sistemlerinden kaçacak şekilde manevra
yapabiliyor [11].
5. Havadan Atılan Hipersonik Seyir Füzesi
Kinzhal: Mig-31BG uçaklarından gemilere karşı atılabilen nokta vuruşu
yapma kabiliyetine sahip bu füze, 10 Mach üzeri bir sürate sahip.
Nükleer ve konvansiyonel başlık taşıyabilen bu füzenin menzili yaklaşık
2000 km. Füzeyi taşıyan uçağın menzili de hesaba katıldığında çok geniş
bir coğrafyada Amerikan donanmasının korkulu rüyası olacağa benziyor.
Salvo şeklinde 5-6 adet atıldığında çok rahatlıkla bir uçak gemisini
savaş dışı bırakabilir. Füze şu an deneme maksadıyla servise verilmiş
durumda [12].
6. Lazer Silahı: Silahın özellikleri bilinmiyor.
Ancak Putin geliştirme safhasının tamamlandığını ve silahın geçen
seneden beri Rus Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanıldığını açıkladı
[13].
1 mart itibarıyle yeni bir dünyada yaşıyoruz
Bu
silahları buraya Rus Silahlı Kuvvetlerinin reklamını yapmak için
yazmadık. Putin konuşmasında ABD'nin, ABM anlaşmasından çekilip füze
savunma sistemi geliştirmeye başladığı dönemi kastederek; “zamanında hiç
kimse bizi dinlemedi, şimdi bizi dinleyin” diyerek Amerika'ya çok ciddi
bir mesaj verdi. Bu silahlar sayesinde Amerikan toprakları ve dünyanın
tamamına yayılmış yüzlerce üssü artık güvende değil. Vurulamayacak
hiçbir hedef kalmadı. Üstelik bu iş, karşı tarafa yeterli reaksiyon
zamanı tanımadan yapılabilir.
Anlaşılacağı üzere Washington'un
milyarlarca dolar harcayarak geliştirdiği füze savunma sistemi çöpe
gitti. Bu proje kapsamında geliştirilen Aegis füze sistemleriyle
donatılmış 5 firkateyn ve 30 destroyer artık birer yüzen hedef. Sadece
onlar değil, Pentagon'un güç aktarmak için kullandığı en önemli
silahları, uçak gemisi görev grupları avcıyken birer ava dönüştü.
Yenilmez olduğu düşünülen Amerikan donanması artık RF'nin etki alanına
yaklaşamaz. Bu korkunç silahlar artık sadece ve sadece zayıf ve
savunmasız ülkelere karşı kullanılabilir [14].
Bu arada Putin,
“Rusya'ya veya müttefiklerine karşı kullanılacak herhangi bir nükleer
silahın menzilinin kısa, orta veya uzun olmasına bakmaksızın, sanki
kendi ülkesine kullanılmış gibi kabul edileceğini ve sonuçları nereye
varacak olursa olsun anında misillemede bulunacaklarını” açıklayarak
[15] müttefiklerini de koruma altına almıştır.
RF'nin bu yeni
silahlarıyla birlikte deniz savaşı konsepti tamamen değişti. Amerikalı
Amiral Alfred Thayer Mahan'ın Deniz Hâkimiyeti Doktrini, ABD açısından
çökmüş görünüyor. Mahan, dünya ticaretinin deniz üzerinden yapıldığını
ve denizleri kontrol edenin dünyaya hâkim olacağını öngörmüştü. 2. Dünya
Savaşı'ndan günümüze devam eden ABD'nin denizlere olan hâkimiyeti
sonlanmış durumda.
ABD'nin, RF'nin geliştirdiği bu silah
sistemlerine karşı yeni silahlar geliştirmesi onlarca yıl alacaktır.
İşte asıl sorun da burada yatıyor. Washington, 2017 yılı verilerine göre
savunma bütçesine 611 milyar dolar ayırarak kendisinden sonra gelen
sekiz ülkenin toplamından daha fazla para harcamıştır [16]. RF'nin ise
aynı dönem harcadığı para 65,4 milyar dolardır [17]. Moskova'nın,
Washington'un harcadığının neredeyse onda biri oranında bir harcama ile
bu başarıyı sağlaması çok dikkat çekici. RF, silah sanayiinde teknolojik
bir devrim yapmıştır. Rus silah sanayiinin ileri teknoloji yeni
alaşımlar, nano teknoloji ve süper hızlı hesaplama gibi alanlarda
Amerikan silah sanayiinin çok çok önünde olduğu anlaşılmaktadır. İki
ülkenin silah teknolojileri arasındaki uçurumu anlamak için bir türlü
bitmek bilmeyen bir para tuzağı haline gelmiş Müşterek Saldırı Uçağı
(JSF) F-35'in durumunu incelemek yeterli olacaktır [18].
RF,
hipersonik füzeleri önleme kabiliyetine sahip S-500 hava savunma
sisteminin geliştirilmesini tamamlamışken [19] daha ABD'nin süpersonik
hıza sahip bir saldırı füzesi yoktur. Moskova, parasının her kuruşunu
savunmaya harcamışken Washington, devleti sömüren silah tekelleri ve
aracılık yapan siyasileri zengin etmekten başka bir iş yapmamıştır.
Amerikan yüzyılının sonuna geliniyor
2002
yılında ABD'nin ABM Anlaşmasından çekilerek başlattığı silahlanma
yarışı, RF'nin 1 Mart gösterisiyle yeni bir safhaya tırmandı. Dünya
hâkimiyeti hayali kuran Neokonlar Moskova'nın bu hamlesine karşılık
verecektir. Ancak bu karşılıkta en büyük iş Amerikan silah sanayiinden
çok Hollywood'a düşecek gibi gözüküyor.
SSCB, nükleer
silahlarını Amerika kıtasına ulaştırmak için başlattığı uzay çalışmaları
kapsamında, 1957 yılında ilk yapay uydu Sputnik'i uzaya gönderdiğinde, o
dönem yaşanan silahlanma yarışında teknolojik olarak üstün olduğunu
bütün dünyaya göstermişti. ABD, uzay yarışındaki yenilgisinin etkilerini
ortadan kaldırmak için Ay'a insan gönderme projesi Apollo 11'i
başlatarak 1969 yılında Ay'a insanlı yolculuk yaptığını dünyaya duyurdu.
O tarihten sonra bir daha Ay'a gitmeyen ABD'nin bu projesi, birçok
kimse tarafından bir Hollywood gösterisi olarak algılandı. Başkan
Trump'ın emriyle 11 Kasım'da Washington'da bir askerî geçit töreni
yapılacak. Bu geçit töreninde bir Hollywood projesi olup olmadığını hep
birlikte göreceğiz.
Zayıf bir ekonomi ile güçlü bir silahlı
kuvvetlere sahip olmak imkânsızdır. SSCB, Soğuk Savaş döneminde yaşanan
silahlanma yarışını neticede kaybetmişti. Çünkü komünist sistem halka
beklediği refahı temin edemedi. Zamanla zayıflayan ekonomi, Birliğin
dağılmasına neden oldu. Bugün ABD'nin borcu 21 trilyon doları geçmiş
durumda [20]. Washington, silahlı kuvvetlerini borçla finanse ederek
benzer bir süreci takip ediyor. Trump yönetimi, çok büyük bir artışa
giderek bu yılki bütçeden askeri harcamaların alacağı payı 700 milyar
dolara çıkardı. Bu yılki artış oranı, Amerikalı tüm gençlerin
üniversiteyi bedava okumalarını sağlayabilecek bir miktar.
Massachusetts
üniversitesinin yaptığı bir araştırma; devletin, Pentagon'un silah
alımları yerine, otoyol yapımı, sağlık hizmetleri veya eğitim gibi diğer
sektörlere yapacağı her bir dolar fazladan yatırımın %35 ila %138
oranında daha fazla iş imkânı yaratma kapasitesi olduğunu göstermektedir
[21]. Yine ekonomist Dean Barker; savaş ve askeri harcamaların ekonomi
açısından iyi olacağı şeklindeki yanlış inanışın aksine, çoğu ekonomik
modelde, askeri harcamaların kaynakları üretime yönelik yatırımlardan
alıkoyarak ekonomiyi yavaşlattığını ve işsizliği artırdığını iddia
etmektedir[22]. Diğer yandan insan kaynağının kullanımı açısından da
benzer bir problem vardır. ABD'nin dünyanın çeşitli ülkelerinde
operasyon yapan veya üslerde bekleyen yüzbinlerce paralı askerinin
üretime yönelik daha faydalı işlerde çalışma imkânı da bu silahlanma
sevdası yüzünden kullanılamamaktadır.
Savaş ve silahlı
kuvvetlere ayrılan kaynakların ekonomiye bu kadar zarar verdiği
bilinmesine rağmen ABD niçin hala silahlı kuvvetlerine astronomik
miktarda paralar harcıyor? Bu sorunun cevabı çok önemli.
Günümüzde
ABD'nin gayrisafi mili hasılası 18 trilyon dolar civarındadır. Ancak bu
miktarın sadece 5 trilyon doları gerçek ekonomiye ait olup geri kalan
13 trilyon doları, hiç üretim yapılmadan, doların dünya ticaret ve
rezerv para birimi olması sebebiyle kazanılmaktadır. Bu sistemi ayakta
tutan petro-dolar çevrimi çökmek üzere. Beyaz Saray'ın bu sistemi ayakta
tutabilecek geriye kalan tek gücü silahlı kuvvetleriydi. Washington
silahlı kuvvetlerine 700 milyar dolar harcıyordu ama karşılığında da 13
trilyon dolar kazanıyordu. 1 Mart tarihi itibariyle artık bu kârlı
ticaretin sonuna gelindi. Putin, Amerika'nın dokunulmaz olduğu ve
silahlı kuvvetlerinin yenilemeyeceği inancına son verdi. Doların
arkasında kalan tek ve en önemli güç, Amerikan donanması Ruslar için
gölde yüzen “kuğu”ya dönüştü. Bu arada Çin'in de RF'nin yolundan
ilerlediğini ve ABD'ye karşı hipersonik silahlarda üstünlük sağladığını
belirtelim.
Arkasındaki askeri gücü kaybeden, petro-yuan
çevrimi ve kripto paralar ile saldırı altında olan “dolar”ı zor günler
bekliyor. Bununla birlikte küresel finans sistemindeki balonun patlama
ihtimalini de unutmamak lazım.
Yeni bir silahlanma yarışı ve soğuk savaş II'ye hazır olun
Washington'un bu noktada iki seçeneği kalıyor:
1)
Armageddon'u denemek: Washington, Ruslar yukarıda bahsettiğimiz silah
sistemlerini tam olarak hizmete almadan ve Çinliler daha yolun
başındayken, İran veya Kuzey Kore müdahalesiyle 3. Dünya Savaşı'nı
başlatabilir. ABD, bu savaştan galip çıktığında tek dünya devletinin
önünde hiçbir engel kalmayacaktır.
Dünya finans sektörünün çok
büyük bir kısmını elinde tutan süper zengin 3-5 aile, ekonomisini
kendilerinin kontrol ettiği tek dünya devletini hayal etmektedir.
ABD'nin ödenemeyecek miktara ulaşan borcunun önemli bir kısmı bu
aileleredir. Belki de bu aileler, ABD'yi bir anlamda borç batağına
sokarak savaşa zorlamıştır. ABD ya batacak ya da savaşacaktır. Ancak
RF'nin yeni geliştirdiği silahlar, dünyanın ücra köşelerindeki yer altı
sığınaklarında güvende olacaklarını zanneden bu süper zenginleri de
dokunulmaz olmaktan çıkarmış görünüyor.
Trump'ın, savaş yanlısı
olmak ve İran düşmanlığı ile tanınan John Bolton'u Ulusal Güvenlik
Danışmanı yapması ve en büyük şahinlerden biri olan küresel sermayenin
temsilcisi CIA Başkanı Mike Pompeo'yu Dışişleri Bakanlığına getirmesi,
yaklaşan savaşın habercisi olarak algılanabilir.
Diğer yandan
Pentagon'da bazı generallerin savaşa karşı olduğu anlaşılıyor. ABD
Stratejik Kuvvetler Komutanı Orgeneral John Hyten, Senato'da yaptığı
konuşmada “Rusya ve Çin'in çok saldırgan bir şekilde hipersonik silahlar
geliştirme peşinde olduklarını” ifade ederek, kendilerinin bu silahlara
karşı koyacak savunma sistemlerinin bulunmadığını söyledi[23]. Bu
itiraflar ABD'nin uzun süredir hazırlandığı Armageddon'u bir süre daha
ertelemek zorunda kalacağını gösteriyor.
2) Silahlanma yarışı:
Muhtemelen Washington, aynı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi uzun
sürecek bir silahlanma yarışı ve ekonomik kuşatma ile RF'yi tekrar diz
çöktürmeye çalışacaktır. Fakat bu seçeneğin de pek başarılı olacağı
söylenemez. 1960-70'lerde yaşanan bir önceki mücadelede ABD ekonomik
olarak çok güçlü, halkı daha müreffehti. Ama bu sefer durum pek öyle
değil.
Yukarıda bahsettiğimiz, finansal sektörün kazandığı 13
trilyon dolar acaba kimlerin cebine gidiyor? Bu paranın Amerikan
halkının refahına bir katkısı var mı? Amerika'da orta direk çökmüş
durumda. 9 Mart 2018 tarihli Tarım Bakanlığı verilerine göre ülkede 41,3
milyon insan devletin verdiği yemek kuponlarıyla yaşıyor[24].
Savaş
ve silahlanma sadece süper zenginler için iyidir, geri kalan herkes
için dehşet derecede kötüdür. Savaşı sadece silah üreticileri, kongre
üyeleri ve bankerler sever. Çünkü savaş ve silahlı kuvvetlerin
finansmanından korkunç büyüklükte paralar kazanırlar[25]. Onlar para
kazanırken, ABD'nin kamu borcu geri ödenemeyecek boyutlara ulaşarak
vatandaşın sırtına binmiş, hayat standartlarının sürekli düşmesine neden
olmuştur. Sonuç itibariyle ABD, RF ile girdiği yeni silahlanma
yarışında eskisinden çok daha fazla zorlanacaktır. Üstelik en büyük
avantajı olan, sınırsız para harcamasını sağlayan dolar saltanatının da
artık sonuna gelindi.
ABD, ekonomik olarak kendini
toparlayamazsa bu savaştan galip çıkamaz. İşte bu nedenle Trump, Çin'e
milyarlarca dolarlık ek gümrük vergisi ve yatırım kısıtlamaları
getirilmesini öngören genelgeyi imzalayarak, ticaret savaşlarının
fitilini ateşledi. Bu arada ticaret savaşının, silah sanayiinin ana
hammaddesi olan demir-çelik sektöründen başlaması da çok anlamlı!
Bundan
sonra tek dünya devleti isteyenlerle, ülkelerinin kimliğini koruyacağı
çok kutuplu bir dünya düzeni isteyenler arasında bir bloklaşma ve yeni
bir Soğuk Savaş başlayacak. Yaşanacak ticaret savaşlarında sermayeye
ihtiyaç duyan, dış borç ve cari açığı yüksek ülkeleri zor günler
bekliyor.
Bununla birlikte ticaret savaşları, küresel finans
sistemindeki aşırı büyüyen parasal balonu patlatabilir. Eğer bu
istikamette bir gelişme olursa dünyadaki mevcut ekonomik düzenin çökmesi
de kuvvetle muhtemeldir.
Eski bir Rus ajanın Londra'da
zehirlenerek öldürülmesinden sonra İngiltere'nin başlattığı diplomatik
taarruza ABD de katılarak 60 kadar Rus diplomatı casusluk suçlamasıyla
sınır dışı etti. Halen Dünya'nın finans merkezi olan Londra'nın bu
hamlesi, hiç kuşkusuz Putin'in yeni silahlarıyla Batı'ya meydan okuması
ve finansal sisteme saldırmasıyla doğrudan bağlantılı. RF'ye saldırmak
için daha yaratıcı hamleler gelecektir.
Yine başlıyoruz: Soğuk Savaş II hayırlı olsun!
Yanlış tercihler yapan mahvolur…
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1]
https://www.globalresearch.ca/russian-military-cutting-edge-technologies-putin-is-not-rattling-nuclear-sabers-its-real/5631242
[2] http://www.theblogmire.com/will-russias-stunning-response-to-us-aggression-have-any-effect-on-the-washington-madhouse/
[3] https://www.zerohedge.com/news/2017-10-04/failing-empire-part-2-de-dollarisation-china-and-russias-plan-petroyuan-gold
[4] https://odatv.com/3.-dunya-savasi-hic-bu-kadar-yakin-olmamisti-1101181200.html
[5] https://www.haberler.com/cin-devlet-baskani-si-den-orduya-olumden-korkmayin-10422755-haberi/
[6] https://www.defense.gov/News/Special-Reports/0218_npr
[7] https://www.voanews.com/a/south-korea-urges-us-support-for-north-korea-nuclear-talks/4272234.html
[8] https://www.salon.com/2018/03/03/putins-hipersonik-nuclear-missile_partner/
[9] https://www.globalresearch.ca/newly-revealed-russian-weapons-systems-political-implications/5631579
[10] https://www.globalresearch.ca/newly-revealed-russian-weapons-systems-political-implications/5631579
[11] http://nationalinterest.org/blog/the-buzz/russia-says-it-will-place-avangard-hipersonik-weapon-high-24938
[12] http://www.unz.com/article/the-implications-of-russias-new-weapons/
[13] http://theduran.com/6-new-weapons-putin-revealed-state-nation-address/
[14] http://www.unz.com/article/the-implications-of-russias-new-weapons/
[15] http://www.wsws.org/en/articles/2018/03/02/puti-m02.html
[16] https://www.pgpf.org/sites/default/files/PGPF-Chart-Pack.pdf
[17] http://www.ecfr.eu/article/commentary_the_truth_about_russias_defence_budget_7255
[18]
Ayrıntılı bilgi için “O proje çökmek üzere” başlıklı makaleye bakınız:
https://odatv.com/erdogani-kandiriyorlar-0812161200.html
[19] https://sputniknews.com/military/201704091052466018-russia-prometey-missile-system-air-defense/
[20] http://www.usdebtclock.org/
[21] https://www.huffingtonpost.com/michael-s-lofgren/is-war-good-for-the-econo_1_b_3185569.html
[22] https://www.zerohedge.com/news/2017-03-22/do-wars-help-or-hurt-economy
[23] http://www.hurriyet.com.tr/dunya/abdden-itiraf-cin-ve-rusyanin-o-silahlarina-karsi-savunmamiz-yok-40779053
[24] http://www.trivisonno.com/food-stamps-charts
[25] https://www.zerohedge.com/news/2017-03-22/do-wars-help-or-hurt-economy