Şrift ölçüsü:
A+
A
A-
22 Ekim 2014

Suud Rejimi ve Terörle Mücadele Çelişkileri - 1

Arabistan rejiminin terörle mücadelede sergilediği eğilim ve en çok Suriye topraklarına hava akınları şeklinde kendini gösteren Amerika elebaşılığındaki sözde terörle mücadele ittifakına katılması, Riyad’ın bölgesel politikalarında ciddi çelişkileri ve önemli muğlaklıkları ortaya koyuyor. Çünkü Arabistan bölgede ve dünyada radikalizmin kökü olan selefi – vahhabi düşünceyi üreten ve yaygınlaştıran üs olarak tanınıyor. Bölgede IŞİD terör örgütünün güçlenmesi ve bu yıl Irak ve Suriye topraklarının üçte birine kadar musallat olması ve örgütün hedef kitlelerine yönelik şiddet içerikli tutumu son bir yılda uluslararası camianın en önemli gündemi sayılır. IŞİD’in türemesi ve nüfuz alanını genişletmesi sadece Irak ve Suriye’de binlerce insanın canına ve yüzbinlerin mülteci durumuna düşmesine mal olmakla kalmadı. Aynı zamanda Ortadoğu’da ve hatta dünya çapında barış, güvenlik ve istikrarı da ciddi derecede tehlikeye attı. Bölgede ve dünya genelinde işlediği cinayetlere karşı sessizlikten yararlanan IŞİD daha sonra bir çok bölgesel ve küresel aktöre karşı ciddi tehdit olmaya başlayınca, bu kez örgüte karşı muhalefetler ve düşmanlıklar şekillenmeye başladı ve sonunda Amerika elebaşılığında IŞİD karşıtı uluslararası ittifak kuruldu. Gerçi bu ittifaka katılan bazı bölge ülkeleri, geçmişte bölgede faaliyet yürüten radikal terör örgütlerine yönelik özel tutumlarını unutmuşçasına bu ittifaka katıldı ve kendilerini terörle mücadelenin ön saflarında yer alan devletler olarak tanıtmaya çalıştı. Bu zümrenin en başında Arabistan rejimi dikkat çekiyor. Arabistan rejimi özellikle Suriye’de IŞİD mevzilerine saldırılarda Amerika’nın yanında yer alarak kendini terörle mücadelede kararlı göstermeye çalışıyor. Ancak bu rejimin son yıllarda Ortadoğu bölgesinde esen terör rüzgârı ve radikal eğilimlere fikri ve siyasi yataklık ettiğine bakıldığında, şimdi Amerika ile terörle mücadele etmesinin saikleri ve hedefleri hakkında bir çok soru işareti akıllara geliyor. Arabistan rejimi şimdiye kadar iç arenada meşruiyet kaynağı olarak selefi vahhabi düşünceye dayandı ve dış politikasında da radikal örgütlerden birer araç olarak yararlanarak bölgede radikal akımlarla sıkı sıkıya ilişki kurdu, öyle ki hatta Batılı müttefikleri tarafından terörist besleyen ve ihraç eden devlet olmakla suçlandı. Bu yüzden şimdi IŞİD ile mücadele çerçevesinde Amerika ile birlikte kurulan uluslararası ittifakta yer alması bir çok soru işaretlerini doğuruyor. Bu çerçevede en başta Arabistan’ın neden IŞİD karşıtı uluslararası ittifaka katıldığını ve bu işte hangi amaçları güttüğünü masaya yatırmak gerekir. Gerçekte Arabistan rejiminin bu hareketi ile bölgesel politikalarında stratejik muğlaklık aşamasına girdiği gözleniyor ki bölgede gelişen yeni şartlar ve sürece bakıldığında, Arabistan’ın bölgeye yönelik uzun vadeli dış politikasında ciddi çelişkiler ortaya çıkacağı anlaşılıyor. Tüm bu anlatılanlardan hareketle burada önem arz eden mesele, Arabistan rejiminin radikalizm ve terörizm gibi hassas konularla izlediği iç ve dış politikaları arasındaki bağlantılarının çeşitli boyutlarını anlayabilmektir. Özellikle şimdiki şartlarda terör ve radikalizm IŞİD adlı terör örgütü kalıbında ortaya çıktığı bir sırada Riyad yönetiminin bu fenomenle teamüllerinde ciddi çelişkiler göze çarpıyor. Bu yüzden konuyu aydınlatmak için Arabistan’ın radikalizmin fikri ve ideolojik zeminiyle ilişkisi, Suud rejiminin bölgesel politikalarında radikalizmden yararlanışını, radikalizmle teamülün Arabistan’ın uluslararası konumunu etkileyişini, Suud rejiminin ihvani hareketlerden kaygı duymasını, IŞİD’in hilafet ilanından sonra Arabistan’a yönelen güvenlik tehditlerini ve son olarak da radikalizm meselesinin Amerika ile Arabistan ilişkilerini etkilemesini irdelemek gerekir. Şimdi ilk önce Arabistan’ın radikalizmin fikri ve ideolojik zeminiyle ilişkisini gözden geçirelim. Günümüzde El-kaide ve IŞİD gibi radikal terör örgütleri fikri ve inançsal açıdan cihatçı selefiler sınıfında kategorize ediliyor. Bu kesimin yanında ise geleneksel selefiler ve reformcu selefiler gibi başka selefi gruplardan da söz ediliyor. Gerçi Ehli sünnet dünyasında ihvanilerden ayrı olarak ele alından selefilerin her üç temel akımı siyasi açıdan aralarında bazı anlaşmazlıklar ve farklılıklar yaşıyor, fakat fikri ve ideolojik açıdan ortak temellerin üzerine vurgu yapıyor. Selefiler rivayetlerini doğrudan Ahmet Bin Hanbel, İbni Taymiye, İbni Kayyım Cuziye ve Muhammed Bin Abdulvahab Tamimi Necdi’den alıyor. Gerçekte selefi hareketi Muhammed Bin Abdulvahab’dan sonra siyasi bir şekle ve yapıya kavuştu. Daha sonra Suud rejiminin kurucusu Muhammed Bin Suud ile birleşmesi, selefilik sürecine ivme kazandırdı. Hali hazırda Arabistan, İslam ve Arap dünyasında selefi vahhabilerin en önemli üssü sayılıyor ve vahhabiler ve selefi vahhabi alimlerle eski dost ve müttefik olan Suud rejimi de dünyada selefiliği yaygınlaştırmakta başı çekiyor. Bu yüzden Arabistan’da siyasi yapıyı ve meşruiyet temelini İslam dünyasında radikal faaliyetleri yürüten selefilik akımından ayrı tutmak asla mümkün değil ve bu rejim dünyada selefiliğin yaygınlaşmasında en çok rol ifa eden rejimdir. Suud rejiminin bölgesel politikalarında radikalizmden yararlanışına gelince, Arabistan rejimi geniş toprakları, coğrafi konumu, yüksek petrol geliri ve ayrıca Mekke ve Medine gibi kutsal kentleri ve Suud kralları kendilerini haremeyni şerifeyn’in hademesi ilan etmeleri itibarıyla yıllardır İslam dünyasının liderliği iddiasını gündeme getiriyor ve ayrıca bölgesel güç olmaya çalışıyor. Ancak bölgesel güç olabilmek için belli bir fikri ve ideolojik çizgi veya daha doğrusu rol ifa etmek için belli bir ideolojiye sahip olmak gerektiğinden, Suud rejimi bölgede nüfuzunu arttırmak için selefi vahhabi ideolojisini benimsedi. Gerçekte Arabistan rejimi son yıllarda selefiliği yaygınlaştırmak için bir takım fikri, siyasi ve güvenlik eylemlerinde bulunarak bölgede radikal örgütleri yapılandırmaya başladı. Bir başka ifade ile Arabistan rejimi bölgede nüfuzunu arttırmak ve dış politika hedeflerini gerçekleştirmek için selefi vahabi düşüncesini ve bu temele dayanan radikal terör örgütlerini kullanmaya başladı. Gerçi Suud rejimi son yıllarda dış politikasında belli bir düzeyde muhafazakâr davrandı. Fakat bu yıllarda izlediği dış politikalarına bakıldığında, Riyad’ın bölgede güvensizlik duygusunu ve güç dengelerinin Arabistan aleyhinde bozulduğunu telkin ederek dış politika hedeflerini gerçekleştirmek için radikal terör örgütlerinden yararlanmaya aşırı derecede eğilimi olduğu anlaşılıyor. Arabistan özellikle son bir kaç yılda Suriye’de radikal örgütleri ciddi ölçüde destekleyerek Beşar Esad yönetimini devirmeyi ve Irak yönetimi de pasifize etmeye çalıştı. Buna göre IŞİD gibi terör örgütlerinin varlığı Suud rejimi için stratejik hedeflerini gütme açısından büyük bir fırsat olmuştur. Riyad yönetimi bu örgütleri kullanarak rakip devletlere karşı stratejik zafiyetlerini bir nebze olsun gidermeye çalıştı.

IRIB
1189 بازدید
در حال ارسال اطلاعات...