İslam dini global ve kalıcı bir fenomen olarak, insanın dünyada ve ahiretteki saadeti ve mutluluğunu sağlayan ahlaki ve pratik kurallara sahiptir. Dünyayı yaratan yaradanın gönderdiği Kur'an-ı Kerim kapsamında İslam dininin kurallarına bağlı kalmak, herhangi bir toplumdaki insanlar yaşamın en iyi şartları ve en gelişmiş insani kemale hidayet edilmektedir. Zira İslam dini, maarif ve kendi kurallarını insani fıtrat temeline dayandırarak insanın bütün ihtiyaçlarını öngörmüştür. Yüce Allah, fıtri İslam dininin bütün maarifini bu semavi kitapta cazibeli bir şekilde beyan etmiştir. Kur'an-ı Kerim, İslam peygamberinin mucizesi ve Allah'ın sözüdür.
Bu semavi kitap 1400 yıldan beri hiçbir değişikliğe uğramadan ve tahrif edilmeden Müslümanların elindedir. Bütün Müslümanlar hâlihazırda elimizdeki Kuranı Kerim metninin Peygamber efendimize vahiy olunan Kur'an-ı Kerim'in ta kendisi olduğu ve bu kitaba hiçbir şeyin eklenmediğini veya bu kitaptan hiçbir şeyin eksiltilmediği ve Kurandaki ayetlerin hiçbir değişikliğe uğramadığı inancında. Bu ilahi kelamı gönderen Resulü Ekrem Hz Muhammed saa, her zaman bu kitaptaki ayetlerin hıfzedilmesi, kaydedilmesi, kitabet işlerinin yapılması ve Kur'an-ı Kerim ayetlerinden çeşitli nüshaların elde edilmesini tavsiye etmişlerdir. İşte o zamanlarda Kur'an-ı Kerim'in korunması meselesi yaygınlaştı ve birçokları da Kur'an-ı Kerim hafızı oldular. O dönemlerde Kur'an-ı Kerim hafızlarının sayıları o kadar fazla idi ki, tarihte Medine yakınındaki köylerden biri olan Be'er Maune bölgesinde vuku bulan Peygamber efendimizin zamanındaki savaşlardan birinde, yaklaşık 70 Kur'an-ı Kerim Karisinin şehit düştükleri ifade edilmiştir.
Peygamber efendimiz saa Kur'an-ı Kerim ayetlerinin nazil olmasından sonra bu ayetleri halkla birlikte tilavet ediyorlardı. Vahiy kâtipleri, özellikle Hz Ali as'ı çağırarak onlardan Kur'an-ı Kerim ayetlerini yazmalarını istiyorlardı. Ayetlerin tertibi ise Peygamber efendimizin emriyle belirlendi. O hazret Kur'an-ı Kerim'in inmesinden sonra ayetleri yerini sureler içerisinde tespit ettiler. Ehlisünnet âlimlerinden olan Zemahşeri hicri kameri 6. yy'da en mükemmel ve eski Kuran tefsirlerinden olan Kâşif tefsir kitabında, Tövbe suresinin tefsirinin ilk başında şunları kaydetti: 'Neden bu surenin diğer surelerde olduğu gibi Bismillahirrahmanirrahim ayetiyle başlamadığını sorarsanız, şunu belirtebiliriz ki, bunun sebebini İslam peygamberinin rıhletinden sonra İbni Abbasın 3. halife Osman'dan sordu. O şu yanıtı verdi: Peygamber efendimizin yöntemi öyle idi ki, herhangi bir sure veya ayetin nazil olduğu zamanlarda vahiy yazarlarına şunu buyuruyordu: Onu herhangi bir yerde yerleştirin ve onun yaşadığı sürece Bismillahirrahmanirrahim cümlesini bu sureye yerleştirilmesi emrini vermedi'. İslam peygamberinin ölümünden sonra, tarih boyunca Kur'an-ı Kerim'in selametini gözler önüne seren Kur'an-ı Kerim'in tahrif edilmediğine dair birçok rivayetin var olduğunu söyleyebiliriz.
Bu rivayetlerden biri de, İmam Sadık as'dan Kur'an-ı Kerim'le ilgili şu sorunun sorulmasıdır. O hazret verdiği yanıtta şunları buyurdular: 'Kuran Allah'ın sözü ve kitabıdır, ilahi vahiy ve Allah tarafından nazil olunan kitaptır ve bâtıl olunamayan ve nüfuz edilemeyen kitaptır'. O hazret bir başka rivayette şunları buyurdular: 'Kuran ilk baştan sonuna dek hak kitabıdır'. İslam Peygamberinin sahabelerinden biri o hazretin ölümünden sonra, bu semavi kitabın korunması ve her türlü tahrif ve değişiklikten uzak kalması için ayetlerin yazılış ve hat şekli konusunda büyük titizlik gösterdi, öyle ki Osman döneminde bazı cüzi imla hatalarını değiştirmedi. Onlar Kur'an-ı Kerim ayetlei, kelimeleri ve hatta harfleri sayıyorlardı ve kelimelerin eda edilmesi kalitesini kayda geçiriyorlardı. Bu da gösteriyor ki, peygamber ve o hazretin sahabelerinin Kur'an-ı Kerim'in korunması ve her türlü tahrif ve değişiklikten uzak kalmasında ne denli titiz olduklarını gözler önüne sermektedir.
Kuran mucizesi, bu kitabın her türlü tahrif ve saldırıdan uzak nüfuz edilemeyen ve korunma sırrıdır. Kur'an-ı Kerim mucizesi özel harfler ve kelimelerin kullanılması ile sınırlı değildir. Üstelik bunlar Arap dilinde ve en azından Kur'an-ı Kerim'in nazil olunmasından önce ve sonrasında, Arap şairlerin şiirlerinde bolca görülmektedir. Bu yüzden de Kur'an-ı Kerim ayetlerindeki düzen ve muhteva, herhangi bir insanın söz konusu ayetlerdeki düzen ve muhtevasını değiştirmesini engellediği anlaşılıyor. Kur'an-ı Kerim kendi mucizesini ispat etmek için birkaç ayette doğrudan veya dolaysıyla tahaddiye başvurmuştur. Tehaddi tarihi Kuran gerçeğidir. Tehadidde yüce Allah, Kuran muhalifleri ve inkâr edenleri ve Hz Muhammed saa nübüvvetinin muhalifleri ve inkâr edenlere onların iddia ettikleri gibi Kur'an-ı Kerim'in sahte olup peygamber gibi insan tarafından ortaya çıkarılıp, Kurana benzer bir kitap çıkartmaları emrini vermiştir. Fesahat, belagat ve şiirlerde ve konuşmalarında kendi dönemlerinde en ileri gelenleri olan Arap müşriklerin bile, Kur'an-ı Kerim sureleri ve ayetlere benzer sureler ve ayetlerin ortaya çıkarılması yönünde hiçbir yanıtları yoktu. Onlar bu konuda ağır yenilgiye uğradılar. Nitekim Kur'an-ı Kerim ayetleri hem muhteva hem de fesahat ve belagat bakımlarından öyle idi ki kıyaslanacak mahiyette değildi.
Kuşkusuz herhangi bir kimse Kuran ayetlerini tahrif edebilseydi, İslam'a karşı kâfir sayılması zemini hazırlanmış olacaktı. İslam peygamberi Mekke'de gurbet ve yaversiz olduğu zamanlarda, Allah'ın evini tavaf yaptıktan bir gün sonra, Mescidi Haramda Kaf suresinden bazı ayetlerini tilavet ettikleri bir sırada, fesahat ve belagatte üne sahip olan Velid Bin Moğire oradan geçiyordu. Kur'an-ı Kerim'in cazibesine kapıldı, ancak onun ısrarı Allah'ın kelamını kabullenmesine mani oldu. Velid Bin Moğire her halükarda o hazretin yanından geçti. Ancak kendi dostlarının yanına gittiğinde, ehli edep büyüklerinin tabiriyl