
Gönlün gayri meşru talep ve ricalarını izlemek insanların mutluluk ve
saadete ermeleri yolunda en büyük engeli oluştururken, bedbaht
olmalarının da en önemli etkeni sayılıyor.
Heva ve heves koyu bir
duman gibi gönül yuvasını karartır ve böyle bir gönül manevi pak nurları
hak etmez. Bu konuda İmam Ali –s– şöyle buyurur: Ne din ve ne akıl hiç
bir zaman hevaperestlikle bir araya gelemez.
Bugünkü sohbetimizi
nefsin heva ve hevesleri ile ilgili hadislere ayırdık. Nefsin heva ve
hevesi, Allah Teâlâ'nın istek ve iradesine aykırı olan her türlü niyet
ve amele verilen addır. Nefsin heva ve heveslerini izlemek insanların
saadete ermeleri yolunda en büyük engeldir. Nefsani isteklere ve şehvete
karşı kayıtsız şartsız teslim olmak, insan saadetinin en önemli
düşmanıdır. Kur'an'ı Kerim de yüce Allah bu konuda peygamberlerini
uyarıyor. Nitekim Sad suresinin 26. Ayetinde Hz. Davut'a işaret ederek o
hazrete şöyle buyurduğunu beyan ediyor:
Ey Davud! Biz seni
yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet.
Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu
Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin
bir azap vardır.
Yine Casiye suresinin 23. Ayetinde yüce Allah nefsin heva ve hevesinden tehlikeli bir put şeklinde söz ederek şöyle buyuruyor:
Hevâ
ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre
saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde
çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola
eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?
Gerçekte nefsin heva ve
hevesini izlemek gözü kör, kulağı sağır ve akıl ve fikri işlemez hale
getirir ve insanı yaşamının en kesin gerçeklerini idrak etmekten mahrum
bırakır.
İmam Ali'den –s– bir rivayette ise şöyle okumaktayız: Heva ve hevesine ve kibirlerine kanan insan en bedbaht insandır.
İslam
Peygamberi –s– de nefsin heva ve hevesini en kötü put olarak beyan
ediyor ve şöyle buyuruyor: Gök yüzünün altında hiç bir put Allah Teâlâ
nezdinde heva ve hevesi izlemekten daha kötü değildir.
İslamî
rivayetlerde de nefsin heva ve hevesini ve şehveti izlemenin kötü
sonuçları hakkında sarsıcı tabirler yer alıyor. İmam Ali –s– bu konuda
şöyle diyor: Hevaperestlik aklın düşmanıdır.
Gerçekte heva ve heves
aklın yerini tuttuğunda ve insan nefsinin heva ve heveslerini izlemeye
başladığında bedbahtlık ve şekavet ve fesattan başka hiç bir şey elde
edemez. Bu yüzden İslam Peygamber'inin –s– İmam Ali'ye –s– şöyle
buyurmasına şaşmamak gerekir: sizin saadetinizin yolunda bulunan en
korkunç uçurum, hevaperestlik ve uzak ve uzun arzularınızdır, çünkü heva
ve hevesi izlemek sizi hakkı izlemekten alıkoyar ve uzun ve uzak
arzular ahireti unutmanıza sebebiyet verir.
Tüm günahların kaynağı,
nefsin heva ve heveslerini izlemektir ve muttaki insan, bu tuzağa
düşmeyen insandır. Allah Resulü –s– heveslerinden kaçabilen insanları
ümmetinin en cesur insanları sayarken şöyle buyurur: En cesur insanlar,
nefsani isteklerine galip gelen insanlardır.
İnsan her ne kadar
nefesinin isteklerini izlerse bir o kadar akıl ve irade gücünden
uzaklaşır. İnsan hevaperestlikte aşırıya kaçtığı takdirde iradesini
kaybeder ve tüm insani faziletleri yok olur. Bu konuda İmam Sadık –s–
şöyle buyurur: Nefsinizi heva ve heveslerin eline bırakmayın, zira
nefsin heva ve hevesi nefsin ölümüne yol açar ve nefsinizi heva ve
heveslerinize karşı özgür bırakmanız hastalanmasına yol açar ve bunun
tedavisi ise nefsinizi heva ve heveslerden alıkoymaktır.
Kur'an'ı
Kerim tabirleri İslam'ın nefsin heva ve hevesleri ile mücadeleye yaptığı
vurguların derinliğini yansıtır. Naziat suresinin 40 ve 41. Ayeti Allah
korkusu ve nefsin heva ve hevesleri ile mücadeleden cennetin anahtarı
şeklinde söz ediyor ve şöyle buyuruyor:
Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için, Şüphesiz cennet(onun) yegâne barınağıdır.
Genelde
nefsin heva ve hevesi ile Allah'ı talep etme duygusu bir araya
gelemeyen duygulardır, çünkü insanın asi nefsinin heva ve heveslerinin
hiç bir sınırı yoktur, oysa eğer insan Allah'ı nefsani isteklerinden
üstün tutarsa, Allah Teâlâ da ona, hiç kimseye muhtaç olmayacağı bir
izzeti nefis sunar. Kutsi bir hadiste yüce Allah'ın şöyle buyurduğunu
okumaktayız:
İzzet ve azametime and olsun, celal ve nuraniyet ve yüce
makamına and olsun, hiç bir kulum, kalbine ahiretini temin etme ve
başkasına muhtaç olmama duygusunu yerleştirmeden beni talep etmeyi heva
ve heveslerine üstün tutmaz ve ona geçimini kolaylaştırırım ve rızkını
yerde ve göklerde güvence altına alırım ve dünya muhabbetleri tevazu ile
onu bulur.